Hakkımda

Fotoğrafım
hiçbir zaman eşkenar üçgenin dik açılarının toplamı ilgimi çekmedi.İlgimi çeken tek şey aramızda sinsice yaşayan pezevenklerdi....

30 Kasım 2012 Cuma

pazar sendromu

       

               Pazar günlerini değerlendirme konusundaki kabiliyetsizliğimiz malum. Pazartesi sendromundan tüm hafta çıkamıyoruz neredeyse.Elin gavuru, pazartesiye başladımı takip eden hafta sonu planıyla iştigal ederken biz, bunalımın birinden çıkıp ötekine girmekle geçiştiriyoruz haftayı.
               Son yıllarda öğlene sarkmış ağır kahvaltı yapmayı pazar atraksiyonu sanmakta cabası. Hareket berekettir! sloganımız. Gerçi ekonomiye olan faydası say say bitmez.Peynirci, zeytinci,sütçü, börekçi, simitçi. Hepsi kazanıyor maşallah! Sucukcu desen, at eti koysa millet yiyecek. Üstüme iyilik sağlık, etsiz sucuk yapmayı da başarmış adamlar. Artık ne yiyorsak sucuk niyetine! Böğğ ! Efendim konuyu sapıttırmayalım; biz pazar kabızıyız dediydik..
                Çocukluğumun pazarları, dizi çıkmış çizgili pijamayla radyodan maç dinleyen babayla geçti. Yine  her pazar , banyo sobası kuduz köpek gibi yakılır, anne ev halkını kirlerinden arındırmaya adardı kendini. Haşlardı resmen kadın bizi ya !  Sadizm kokardı hareketleri buram buram. Sıcakkk,yanıyorumm diye inledikçe, bakır tası çakardı kafaya. Banyodan çıktıktan saatler sonra bile parmaklarımın buruşuğu düzelmezdi. Sokaklar bomboş diye vızıldadıkça, e bu gün pazar tabi! Herkes evinde, cevabını alırdım. İçim daralırdı. Lora İngıls'ın bile 18.yy Avrupa'sında benden kat be kat renkliydi hayatı.
                  Hızla tüketim toplumu olurken soluğu, gezmek için çıktığım migrosta almaya başladım. Pazar günleri için harika bir alternatif ! Rengarenk şişe kapakları alırdım. İyi de senin su şişen yok ki, diyen gönül dostu sayesinde bu çılgınlıktan kurtuldum. Fokaht bu çılgınlığı avm'lerle sürdürdüm. Ailece yaptığımız tek etkinlik tuzak hangarlarda, paraları çar çur  etme oyununa dönüştü. Örneğin bizim mahallenin kedisini bindirsek, zerre zevk almayacağı jetonlu salak oyuncaklara ne kadar yatırım yaptım hatırlamıyorum...Ve tabi  lezzetsiz, sağlıksız, obezite dostu anlamsız yiyeceklere.
               Şimdi sorsam, sen ne yapıyorsun pazar günleri diye,yüzüme öyle bakarsın.İlkbahar ve yazın piknik çılgınlığını sayma, yok aslında farkımız!
               İddia ediyorum;bu millet pazar günlerini yaratıcı, huzur veren, sohbet edebileceği, arkadaşlarıyla neşelenip-oyun oynayabileceği akşenlarla doldursun, dünyanın beklediği yeni aydınlanma çağını yakalayıp yaşamazsa  bende bi şey bilmiyorum..O kadar!!

29 Kasım 2012 Perşembe

kutsanmış hayat

   
               Ben eskiden memleket meselelerine böyle takmazdım kafayı.
               Bi lokma bi hırka yaşayıp giderdik  ailece.Tek kanallı  hayatımızda akşam yemeği yerken bakardık öyle mel mel ekrana. Babam kızınca okkalı küfürler basardı ancak,bizim s..imizden aşağı Kaşımpaşa'ydı. Ancak tv'de kapanış programı gereğince Anıtkabir bayrak töreninde  İstiklal marşını duydukmuydu,günün tüm pisliklerinden arınmış insan saflığıyla yol alırdık yatak odalarımıza doğru.İstanbul Üniversitesi Basın Yayın'da okuyan abimin hayat görüşü,  siyasetten ziyade kızlar üzerine gelişimekteydi. Kitap okurken ender görürdüm onu. Ancak hisleri doğrultusunda, ve belki de genleri ; solcu eğilimler içindeydi. Parkası vardı. Uzun gür saçları, koministlikle suçlanan şekilde traş görmüş bıyıkları. Esmer, kalıplı,yakışıklı bi adamdı . Eve gelen kızların  hepsi müstakbel gelin olurdu. Artık sapıtmıştık. Sayıları, yüzleri, hikayeleri  birbirine karışmıştı.
          Ülke ise o günlerde, çöp öğütme makinesi kadar pis ve karışıktı. Komşular  durduk yere ortadan kaybolur, iş yerleri ateşe verilirdi. Gündüz vakti yolda yürüyen kadın, yaka paça bi arabaya tepiştirilir kaçırılır, bizler şaşırma duygusu ameliyatla alınmışcasına  seyrederdik balkonlarımızdan...güven içinde! Sormaz, sorgula(ya)maz(dık). Üst katımızdaki öğretmen çiftin kapısının önünde patlatılan bombadan dahi fazlasıyla nasibimizi almadık örneğin. Kırılan camları, yırtılan perdeleri, secdeye yatan kapıları elden geçirerek,devam ettik hayatımıza.
          Sonra, güzel bir sonbahar günü ülke yönetimine el bile kondu da, neşemizden zinhar  ödün vermedik. Ohh, iyi olmuştu!  Kudurmuş anarşiklerden koruyordu bizi şanlı ordumuz.
          Kutsanmış akşam yemekleri yerdik hep birlikte. Bizim için plan yapan,üzülen,sevinen, deviren,toplayan birilerinin varlığı sonsuz rahatlatırdı ruhlarımızı.  Sokağa çıkma yasaklarını eğlenceye çevirmiş, saat geceyarısını 1 geçti mi, balkabağından saraylarımızı bulamaz olmuştuk. Bulana kadar salgıladığımız adrenalinse hepimizin yaşama sevinciydi artık
           Devlet dairelerinde, adliyelerde, bakanlıklarda çözüme kavuşmayan işlerimiz olursa bu kadar küfürle dolmazdı bünyelerimiz. 1-2 saydırır, kaderimize boyun eğerdik. Hepimizin dilinde pelesenk,tek bir cümle; ''Nerde kalmıştık? ''. Nasıl da umut dolu, hareketli, bağışlayıcı bir cümledir! Bilemezsiniz ! Diyorum ya, mutluluğu çoktan yakalamıştık.Takmazdık kafayı ota boka.
            '' Öteki '' dediği zaman birileri,  korkudan donumuza etmezdik. Habil ve Kabil'i anlatırdı babam. Öteki, senin diğer yarın derdi.Biz de sevgiyi  vermek için  ''öteki'' nin olması gerektiğini anlardık. Yoksa insan, kendi kendini sever miydi? Manyak mıyız? Dindarlık konusuna gelince sevgili dostlar,  yaşamın huzurlu boyutuydu. Ramazan ritüelleri, camii ziyaretleri, misafir dolu bayramlar, evdeki köşesinde mütemadiyen okuyup üfleyen beyaz örtmeli, nurlu ihtiyar.  Kimse ilahiyat profesörü olamamaktan ar etmiş gibi bilgiçlik taslamaz, kimsenin de imanını ölçmeye kalkışmazdı. Mutluyduk vesselam. Neden mutluyduk? Ülke bu günkünden daha mı şahane yönetiliyordu?Zengin insanlar mıydık?
             Ben bir cevap buldum!
             Sebebi BİLİNÇ.
             Bilinç Eşiği'ni çoktan geçtik. Artık şehirlerarası yolcu taşıtlarında sigara içelim diye tutturmuyoruz.Kurulan  sofralar, belki evet, olabilir ; ancak,  aç birisini doyurmanın daha kutsal olduğunu anladık.Yavaş yavaş dinlemeyi de öğreniyor muyuz nedir? Ve en önemlisi,  ülke meselelerine kafayı takan, sesini duyurmaya çalışan, dalgasını geçen, oynanan oyunu görebilen ya da görmeye meyilli bir kitle oluşmaya başladı. Bu kitle ki,  kah birbirinin moralini bozacak, kah kuyu kazacak...ama sonuçta hep daha fazlasını isteyecek...Evet mutsuz olabilirim belki ülke gündemine karşı  ama kesinlikle umutsuz değilim.....
           Herşeyin tam üstümüze göre olması için gelen '' kaygıdan '' umutluyum!...O zaman kafaya takmaya devam..