Hakkımda

Fotoğrafım
hiçbir zaman eşkenar üçgenin dik açılarının toplamı ilgimi çekmedi.İlgimi çeken tek şey aramızda sinsice yaşayan pezevenklerdi....

24 Şubat 2016 Çarşamba

Ben Kimim

Yaşamın kendine özgü sırları vardır  tabiki.
 Keşfedersin, farkına varır şöyle bi silkelenirsin, acı çekersin, bedel ödersin  o ayrı ama, kütük gibi hissiz, bencil, duyarsız biri olur, zevklerin  ve eğlenceli zamanların için varlığını  kutsar isen cama yapışan bir yağmur taneciği gibi silinir gidersin yeryüzü cennetinden. Pek çoğu da silinip gitmeye mahkumdur. Çünkü zordur yaşamın hakkını vermek.
Ne demek lan yaşamın hakkını vermek? diye mırıldanabilirsin şekerim!
Yaşamın hakkını vermek, kendi payına düşen bilinç perdesini sonuna kadar açmandır diyebilirim bende sana. Yüksek bilinç . Farkındalığın doruklarında gezmek. ''sözsüz iletişim'' in kitabını yazacak kadar usta olmak. En önemlisi de '' kendine'' doğruyu ama yalnızca doğruyu söyleyerek en acımasız eleştirilerini göğüslemek. Kendini eleştirmek. Saçma geliyor mu? Asıl dayanılmaz gelen diğerlerinden duyduğun eleştirilerken, insan neden kendini eleştirsin ki? Her sabah aynaya bakıp saçım olmamış, yağlanmışım gibi fiziksel ayrıntılar konumuz dahili bile değil, onu söylemeliyim. Her sabah uyandığında sorduğun soru şu mu örneğin kendine? Ben kimim? İşte can alıcı noktamız tam da burasıdır. Ben kimim? Ben kimim? Ben kimim? Sor şimdi  bu soruyu kendine! Yüksek sesle. Hadi  sor, durma! Bi düşün! Kendin için vereceğin cevaplar mesleğin, yorgunluğun,  aile hayatın, seçtiğin-sevdiğin yemekler, hoşlandığın kişiler, hobilerin,  en fazla 5, bilemedin 10 yıllık planlar ve belki de hayaller, ve sonuçta  nefrete ya da sevince  vereceğin tepkiler. Bu kadar. Hiç kusura bakma, bundan öte yol yok. Bu kadar işte! Sana da anlamsız geldi mi? Bana geldi!

Ben kimim sorusu yerine, bıkıp usanmadan yinelediğin soru şu; ben ne olacağım? Öylesine merak ediyorsun ki, yarının sana neler getireceğini aklın şaşar. O yüzdendir ki falcılar, tabirciler dünyanın en zengin insanlarıdır. Sırf sen kendine karşı dürüst olamadığın için meditasyon denen bir müessese kurgulanmıştır. Neden? Seni rahatlatsın diye! Vicdanını ve o arap saçına dönmüş kafanın içini huzura erdirsin de, sen kendinle yüzleşme diye . İşe yarıyor mu? Mümkün değil! Matematik ortada.

 Bataklığı kurutmadan, çimler yeşeremez.

Farkına varmadan söylediğin bir sözün, takındığın bir tavrın büyük yıkımlara yol açabileceğini düşündün mü hiç, örneğin? Dürüst ol!

 Hiç çalmadın mı? Hiç içgüdüne yenilmedin mi? Hiç kıskanmadın mı? Hiç kandırmadın mı? Hiç yalan söylemedin mi? Hiç ayak kaydırmadın mı? Hiç çıkarların için sineye çekmedin mi? Hiç kaçmadın mı?   Hiç ölsün istemedin mi? Sana sorulan soruları hiç bilemediğin oldu mu? Hiç cimrilik etmedin mi? Hiç har vurup harman savurmadın mı? Hiç ölü kadar hareketsiz kaldığın, kılını kıpırdatmadığın zamanlar örneğin, olmadı mı, hatırlar mısın acaba?

Olmadı diyorsan, sen bir amipsin. İnsan olmak yok saydığımız çirkinliklerle yüzleşebilmek, eğitebilmektir de biraz.
Tabii tüm sorgulamalarından pür- i pak çıkıyorsan...kanatsız bir meleksin.

Birbirimize karşı neden küskünlükler yaşarız, düşündün mü? Çünkü kusurlarımız ortadadır ve biz bunları görmek istemeyiz.. Birisi gelip, duymak istemediğimiz doğruları söylediğinde, nefret çukurunu kazar ve o kişinin üzerine toprak atarız. Kusurlarla yüzleşmektense, insanı yok saymak işimize gelir. Çünkü ''mükemmelik''  zırhına kuşanmışızdır artık. En doğruyu en güzeli tabii ki  ''ben yaparım''  fikri  çoktan çürütmüştür zihnimizi.
''Dinlemek'' ne denli önemlidir. Çocuğunu bile dinlemiyorsun. Hayal ettiğin mükemmel çocuğu arıyor gözlerin. Sadece kendi sesin yankılansın istiyorsun.
Bir eğitim sırasında ergeni  olan  ebeveynlere sorulmuştu;
-Çocuğunuzun iyi özelliklerini söyleyin.
Pek azı mırıldanırcasına ; merhametlidir, saygılıdır, derslerini günü gününe yapar gibi ele avuca gelmez laflar sayıklamıştı.
-Peki kötü özelliklerini sayın dendiğinde ortalık gürültüden durulmaz hale gelmişti. Bir insan yetiştirmiyor da evde bir yaratık besliyor gibiydi hepsi. Gördüğün gibi en sevdiğine çocuğuna bile düşmansın. Dinlemiyor, duymuyorsun! Senden adam olmaz.

Hastalık derecesinde duyarsızlık kendini tanımamaktan geçer. Hani pelesenk olmuş bi laf var ya; uyuma Türkiye! Heh işte bireysel bilinçsizliğin toplumsal hareket ve kodlara yansıma halinden başka bir şey değildir.

İleri yaşlarda bunları farketmen, ölümcül bir hastalığın ileri tanısı gibi olur ki, bırak tedaviyi  ölümden kurtulmanın yolunu bulamazsın. Tüm zamanın sahte sevinçlerin ilacını içerek geçer ancak, ilacın yan etkileri daha da kötüdür.

Sorulacak ilk soru; BEN KİMİM olacak. Anlıyor musun  şekerim? BEN KİMİM. Bakalım içini ne kadar dolduracaksın? Süren sınırsız değil.'' Bu günkü hayatımı geçmişte verdiğim hangi doğru-yanlış kararlar üzerine kurdum'' sorusuna geçtiğin gün  içsel yolculuğun sana rehberlik edecek.
UNUTMA,
Sen mükemmel değilsin!
Kimse değildir! Her birimizde  eksik, kusur, hastalık vardır. Kimse heykel kadar pürüzsüz  olamaz.
Zira aşkla mutluluk, parayla mutluluk, başarıyla mutluluk, çocukla mutluluk olmadığını görecek, en çaresiz anlarında neler yapabildiğine kendin bile şaşıracaksın..


                                                                                                             Sevgiyle kal..