Hakkımda

Fotoğrafım
hiçbir zaman eşkenar üçgenin dik açılarının toplamı ilgimi çekmedi.İlgimi çeken tek şey aramızda sinsice yaşayan pezevenklerdi....

18 Aralık 2012 Salı

Sevgi pıtırcıkları

           Ne zaman mutlukluktan ölmek üzere bir çift görsem kan beynime hücum eder. Aha-hahaayy çok mutluyuz biz ! Fakat  nasıl olur?!  Evren tarafından haksızlığa uğradığım düşüncesiyle hasetlik çekerim eni konu. Ne yani, her gün, her dakika mı? Hiç kavga etmez misiniz? Hiç! İnanır mısın, Allah seni inandırsın bir günden bir güne gözünün üstünde kaşın var demedik birbirimize.Aferin size! Çok iyi, naif, yaşamayı seven, sevgi dolu bir adamdır  benimki. Allah allah ! Bu işte bi terslik var ama ben çıkaramadım .
         İstiyorum ki, herkes kavga etsin.
         Bence rol yapıyorlar. Tabii canım, kimse mükemmel değildir. Yalancılar, n'olacak! Kan kusup kızılcık  şerbeti içtim diyen takımı..Korkulur böylelerinden! İnsan bu ya!  Her b.ka evet der mi? Bu keçiler ipin üstünde, ama efenim ben düşeyim siz buyrun geçin diyorlardı  birbirlerine , biz ise ipte geçit vermez, amansız bir mücadele içinde toslaşıp duruyorduk.
          Alenen haksız rekabet söz konusuydu. Niye mutlusun kardeşim, manyak mısın nesin? İnsan arar durur mutluluğu, bak mutluluk öyle zırt diye bulunacak bişey değil...Sen bi doktora falan gitsene, niye kendini hep mutlu hissediyormuşsun  bakalım!!!
           Valla şu yaşıma geldim mutluluk işini çözmüş değilim.
          Artık hangi hormonun alaveresidir bilmem , saatlerce diş fırçasıyla banyo seramiklerini ovalayan kadın  mutluyum diyorsa,  allahta benim cezamı versin! 60 yıkamalık konsantre vernel şeysini 10 yıkamada bitiriyorum ben hala.
            Soruyu  birde şöyle sorayım bari; mutluluk kavga etmemek midir?  Hiç mi şunun rengi de şöyle olsun demedin be kadın? Hiç mi inat mekanizman çalışmadı?
             Bu bendeki neyin kafasıymış! Neyin kafası olacak, işte normal insan kafası!
             Sırf bu mutluluk kelebekleri yüzünden hayattan soğudum. Şevkim kaçtı! Ben gidiyorum...
             

       
          

17 Aralık 2012 Pazartesi

Kış ve aşk

      Çekmişim yün çoraplarımı, pazen donumu, bildiğin ajurlu el örgüsü yeleğimi en uzun kış gecelerine girizgah yapmakla meşgulüm.Kitaplarım hazır.Çayım.Kahvem.Patlamayı bekleyen mısırlarım.Hayalimde kestane kebabı. Anılarımda çocukluğumun huzurlu soba dipleri, büyüklerin masalları...
       İç gıcıklayıcıdır  kış.
       Büyük aşklara kar manzaraları eklenmezse, ben  aşka aşk demem. Üşüyerek sokulacaksın. Soğuk, kuduz köpek gibi ısıracak onunla buluşmaya giderken bacaklarını. Bir ara kulaklarını hissetmeyeceksin hatta. Şımartacak sevgilin seni üşüdüğün için.Kar yağmaya başladı mıydı hava yumuşar, soğuk yerini tatlı bir ışıltıya bırakır. Ayak değmemiş kara basarak hiçbir zaman gerçek olmayacak hayalleri ezeceksin beyaz beyaz. Sonra belki diğer mevsimlerin geçit vermediği anlamsızlıklara güleceksin,karnın ağrıyarak.  Örneğin Sabiha Teyze'nin sokağında yuvarlanacaksın sevgilinle kucaklaşarak..
     Ve şarap. Sıcak sıcak içecek, azar azar yumuşayacaksın. Sonra en yüksek tepeyi bulup çıkacak ve avazın çıktığı kadar bağıracaksın kar kümesi olmuş şehre. Sesin nasıl da yankılanıp dönecek sana. Koca evrende  senin sesin.
      Şimdi tabii yaş kemale erse de akıl ermediğinden yine de bu gibi çılgınlıklar yapmıyor değilim sevdiğecimle. Bana deli muamelesi yapsa bile teşnem oluyor seve seve.
      Kaç kez karda mahsur kalmışlığım vardır hatırlamıyorum. Hepsi ayrı koku ve tatlar bırakmış zihnimde.Sırf dekor olsun diye toplayıp geldiğim yün yumakları karşımda .Utanmasa kendi kendini örecek kaşkol. Benden  hayır yok!
       Birbirinden saçma yeni yıl eğlenceleri. Tipi kaymış yüzlerin 10-9-8....1-sıfırrrrrrrrrrrr nidalarıyla abartılı sevgi gösterileri. Tüm bu anlamsızlıkları  anlamlı kılan ne sanıyorsun? Soğuk ve kar. Görüyorsun ya  herşey  özleme dönüşüveriyor kış sayesinde.
        Şimdilerde  kar tipi tufan demeden kafeleri sokaklara taşıyan insanlar var neyseki.O,  -8 de buharı tüten  salep içmenin keyfini ne yaşatır başka? Buz kalıbına dönmüş ayakların eve dönüşündeki sevincini? Ya da dışarıda köpekler uluyorken, sıcacık yatağında kitap okumanın gevşekliğini? Sabah uyandığında kızarmış ekmeğin kokusunu?  Ne verebilir?
        Ancak şu an yün çorap modundayım...Batıp,kaşındırıyor meret. Hatta köy pazarından çetik almayı planladım. Şöyle en kabasından. Sonra uzun geceler bitmeden  hayaletli hikayeler anlatırız yine birbirimize . Korkudan s.çmaya gidemeyecek hallere düşeceğiz. Bizde bol miktarda var bu hikayelerden. Geceleri şehrin girişinde arabaların önüne çıkan beyaz tenli , beyaz elbiseli kadın mesela. Hortlamış besbelli. Birini arıyor olsa gerek. Belli günlerde kapısını çaldığı evler  olabiliyormuş...Bize gelir belki kim bilir?
        Kış güzel zaman.Bereketli ve sevgili günler.Tadını çıkarmalı. Doğaya akmalı ve iyiden iyiye kendini teslim etmeli...Haydi bakalım...
       

Sen ne kadar güçlüsün?

 
       Bazen kendimi çok bilmiş,oyunbozan bir kız çocuğuna benzetiyorum biliyo musun? Kafa bulandıran düşünceler, isyankar tepkiler,verilen rolleri istememeler, taşları tekmelemeler,  yüksek sesle düşünmeler ve gülmeler. Sığ sularda boğulma tehlikesi geçirdiğini gördüğüm insanlara, dur bekle gitiğin yer sana güzellik yerine üzüntüler getirecek çığlığı attığımda diyorum ki, hey kendine gel ! Sana ne! Yine   yastığa başımı koyduğumda yeminler ediyorum. Karışma diyorum insanlara, ne halleri varsa görsünler! Sonra... sonra içimdeki şeytan, güne başladığında,  ilk karşıma çıkanı çarpmakla işe koyuluyor. Hayat, senin mucizeler gerçekleştirmesini beklediğin kadar uzun değil! Ayrıca hayat denilen şey tamamen senin tasarımın. Dön bi bak bakalım tasarladığın şahasere. Nerede arzuların? Kendin neredesin? Nereye sakladın planlarını?  Bir yol haritan bile yok! İşin en acıklı yanı, bunları görebilecek kapasite var mı sende? Sorgula! Sorgula!
      İşte sevgili kadın dostum, sana verebileceğim tüyolar bu minvaldedir. İçin acıyorsa hiç okumamalısın beni.
       Bir kadın, diğer başka kadınlarla biraraya geldiğinde uzmanlık alanı saydığı , beyazları daha beyaz yapan deterjanlarını, yumuşamayan havlularını, eşi benzeri bulanmaz çorap teklerini, tembel çocuklarını, kendisini hiç ama hiç anlamamış olan kocalarını-sevgililerini, kırışıklık serumlarını , çeşitli maskelere bürüneceği boyalarını, ne kadar yaşlanmayı, çirkin  ve depresif olmayı önleyen ( yok eden) ot varsa dağarcığında, onlarla ilgilenir ve bilgilenmeye çalışır. Bu kadın için, adeta bi tür yaşama sevinci yaratır. Böylelikle bilgeliğin kalın duvarını yıkıp üstünden atlamış  olurlar. Daha doğrusu öyle hissetmek isterler.
       Kimsenin O'na vermediği değeri toplumun lokman hekimi, su perisi, lezzet avcısı olmaya çalışarak kendi kendine verir.
       Ben, aklı başında hiç bir erkeğin böyle bir kadını arzulayacağını düşünmüyorum.Düşünmek istemiyorum...
       Dişiliği yaşamak, ertelememek iyidir. Ancak hayatın ana teması yapmanın bir manası yoktur...Hepimiz gidip bir jartiyer alabilecek akla sahibizdir herhalde. Dilediğimizce  abartarak üstelik...Bu kimseyi ilgilendirmez. Evin  temizliğinden sınıf atlattıracak bir mercii de yok üstelik.Aşçı olmak isteseydik okuluna giderdik. Yemek yapmak, temiz olmak, sevişmek  insan olmanın gereğidir sevgili dostlar, cennetin bileti değil !
     Sana senin de yardımınla biçilen  dar elbiseyi daha ne kadar giyeceksin? Üslupsuzluğun bilgisizliğinden ve suskunluğundandır ! Kendini hangi çekmeceye soktuysan, git çıkar !Orada yoksan, ara bul ! Ait olmadığın çevrede nefes almaya çalışma! Bu alenen ölmeye teşebbüstür.
       Baksan göreceksin, önündeki tek engelin kendin olduğunu. Benden sana kocaman bir tüyo; uslu kız olmaktan vazgeç! Çünkü çevrendekiler seni böyle görmek istediklerine ikna etmiş olsada, evren uslu yaratıkları sevmez! Bak dışarı, doğa  tohumlarını nasıl salar aramıza sorgusuz sualsiz. Kendini iyi tanıyan , hayalleriyle ve kendisiyle hesaplaşan bir kadını doğa terketmez.Seni istediğin yere götürecek rüzgarlarını verir ardına...
      Son söz; bir yol rehberi edin kendine ve  istemediğin insanlardan uzaklaş...Unutma ki, güçsüz kadının tapınağı evidir. Sen ne kadar güçlüsün?