Hakkımda

Fotoğrafım
hiçbir zaman eşkenar üçgenin dik açılarının toplamı ilgimi çekmedi.İlgimi çeken tek şey aramızda sinsice yaşayan pezevenklerdi....

4 Ekim 2013 Cuma

Gittin...

       Sen hiç kardeş acısı yaşadın mı? Yaşamadın! Öyleyse dinle! Senin gidişini anlatmalıyım...Anlatmalıyım!
       Çünkü bana güneş doğmuyor artık!
       Hayat dolu seslerimizin yaydığı  neş'enin ardında kalan,  ağır bir sessizlikti  beni sarıp sarmalayan. Telefonun diğer ucundaki  sesten  'öldü' kelimesini  duyabilmiştim sadece. Hani dünya durdu derler ya, doğruymuş meğer. Dünya durdu, dönmedi o an. Ölmüştün. Yaşadığım şehirden senin soğuk bedenine koşarken, kaç kez ölmeyi diledim biliyor musun? Otomobilin hızı arttıkça bir viyadükten uçmayı. Ne çok istemiştim.
       Yalnızca beş kişiydik.  Ne garip! Bildiğim, cenazelerin kalabalık olduğuydu! Olmalıdır da!Ben, cenazem kalabalık olsun isterim mesela. Ağlasınlar, yas tutsunlar ardımdan. Dost,tanıdık biriktirir dururum. Bir cenaze alayın bile yoktu! Birbiriyle yarışan  insanlar... Tabutun kapanın elinde kalsaydı. Toprak kazıcıların biri inip diğeri  çıksaydı mezar çukurundan. Yoktu! Yalnızca beş kişiydik.
         Ben hariç, imam  cenaze namazı kıldırdı.  Namaza duranların hepsi  de beynamazdı. Hangisinin içinde tanrı sevgisi olduğuna dair en ufak bir  fikrim yok. Onlar namaz kılarken, ağlamak bana düştü. Birbirine değen gözlerimizi kaçırdık. Ağlıyorum ama, senin ölümüne mi, cenazenin garibanlığına mı , yalnızlığımıza mı, yoksa şahsına duyduğum öfkeye mi, cevabı yok! Kollarımı boynuna dolayıp sıkacağım, sıkarken acımı haykıracağım birini arıyorum. Yok! İki kişi daha katıldı aramıza.Tanıyorum. Geçmişten iki kişi. Mezarlığın kurak ikliminde enseme fısıldadı kadın, 'temizlik'...Duyuyor musun, yok oluşun kirlerinden arındırmış dünyayı.
         İmam cuş-u huruş içinde dualar eda etti. Ben etmedim. Gözlerimin önüne gelen resmine kilitlendim. O yakışıklı esmer yüzünden ışıyan beyaz gülüşün! Siktiret, takma lan! Hallederiz! deyişin.
         Tabutun kapakları açılınca, çürümüş ceset kokusu yayıldı. Bir an önce çukura yerleşmen için ter döktü insanlar. Ben, o çukur kadarım artık. Üzerine toprak atıldıkça çürük et kokusu kayboldu. Tüm kötü kokular sonsuza dek seninle.
        Canın yandı mı?  Şakalaştın mı seni hastaneye yetiştirenlerle?
        Yalnız ölmek  nasıl bir duygu abi?
        Canımın içi kardeşim! Göz kapakların kapanırken neler vardı aklında?
        Yaşlanmadan ölmeyi isteyecek kadar neden vazgeçtin hayattan?
         Sesinin tonu nasıldı? Unuttum.
         Unuttum ama ne zaman bir viyadükten geçsem, ne zaman kaymaklı ekmek kadayıfı yesem, ne zaman güzel bir kadın görsem, ne zaman zenginliğini yitirmiş bir insan görsem seni hatırlıyorum.
          Sen hiç kardeş acısı yaşadın mı? Yaşama!
           Zira kardeşin gidişi, başka birinin gidişine benzemez hiç....
         
          

24 Eylül 2013 Salı

Bizden adam olmaz!

             !Bizden adam olmaz! ile başlayan her cümle , biz Türkler için bilgeliğin mottosudur. Amentüsüdür.
            Ömründe ülke sınırlarının dışına adım atma! Farklı medeniyetlerle tanışma! Müze gezme! Bi Fransız bi Meksika  yemeği  yeme! Gökkuşağı  altında, cinsiyetleri buluşturalım denildiğinde,  merdivenlerin neden yeniden boyandığını anlama, yağlı boya festivali san!  Kimseler için kılını kıpırdatma! Yaralı parmağa işeme! Okuduğun kitap sayısı 5 i geçmesin! Önemi yok! Bilge kişisindir yine de.
            Doğuştan sosyologlar, hatta karşılaştırmalı sosyologlar bu toprakların en değerli ürünleridir. Onlardan her şeyi öğrenebilirsin.  Bazen öyle saptamalar yaparlar ki , evet lan! dersin. Nasıl da doğru! Nasıl da düşünemedim! Aşk-ı  Memnu' yu  bile farklı  gözle seyederler. Çünkü Bihter'in psikolojik sorunları vardır. Normaldir ihtiraslarına yenilmesi. Evet doğru! Kadıncağızın seksomanyak olduğunu bilerek seyretmek başka tabii. Sor da, sana Halid Ziya'nın muhterem bi adam olduğunu anlatsınlar uzun uzun ??
           ! Bu memlekette ! eğitim, bankalar, vergi, serbest piyasa, hukuk,  insan ilişkileri, inançlar sorunludur kardeşim! Hıı? Peki ne yapalım? Hiçbir şey! Böyle gelmiş böyle gider! Doğru valla, hay aklınla bin yaşa! Bak ben bunu da düşünememiştim. Salakça ümitlerim vardı. Bizden bi bok olmaz mı diyorsun? Aynen! Ne demişler? Yine ne demişler? Bal tutan parmağını yalar! İşini bileceksin! Yolunu, mezhebini, paranı göstermeyeceksin! Düzen böyle! Oyunu kuralına göre oynayacaksın! Düzeni kim düzüyor da, bi götlük yer açamıyoruz kendimize ? Akıllı olacan, açacan! Nasıl? Kara koyun olmayacaksın başta, sonra gününü kurtardığına bakıp şükredeceksin! Bak bu da doğru lan! Bende de, lüzumsuz, biteviye isyan halleri. İstikrarlı bir azimle her zaman ayrı düşmekteyim düzenekten nedense?
           Kahrolsun kapitalizm diye çığıran adamın en az 10 tane kredi kartı taşıdığını gördüm inanır mısın? Parası kadar kullanıyormuş arkadaş. Bankaların donumuza kadar soyduğu acı gerçeğini çektiği ev kredisiyle idrak etmiş olması bilgelik seviyesini arttırdı.Ve Sonra  şu veciz sözü sarf etti; seni boktan çıkaranı iyi bi şey belleme!
            İşte bunlar hep kıssadan hisse. Çok yararlanıyorum. Aslında ne zaman adam olunacağını çözdüm galiba. Konuştukları ile yaptıkları arasında paralellik bulunmayan insanları izlemen yeterli. Her kim 'biz adam olamayız' cümlesini kuruyorsa, arabasını getirip özürlü kaldırımına park ediyor anacım. Şahidim.
            Okul aile toplantıları örneğin. Kabus gibidir. Öğretmen karşısında yetişkin olduğunu unutur çoklukla, öğrencilerine seslenir gibi seslenir velilere. Misafiri, tatili, eğlenceyi, hobileri unutacaksınız! Sınava odaklanacaksınız!  Velilerin tavrı daha da acı verir. Haklısınız! İnterneti de kapattıralım! Odasına hiç girmediği için çocuğunu şikayet eden andavalı bile vardır içlerinde. Velhasılı  iki saat boyunca çocukların insan olduklarına dair ne varsa, hepsini unutturalım pratiği hararetli, tadına doyamadıkları bir şekilde son bulur. Dışarı çıkıldığında maskeler iner. Yok anam, iş yok öğretmende! Sevdirmiyor ki! Matematikten özel ders  aldırmasak nanay! Eğitim sistemi işte! On para etmez!
               Buradan çıkardığım ders ise, riyakarlığın kimseye bir faydası olmadığıdır. Zira okul eğitiminin önce çocuğu sonra toplumu, en nihayetinde  devleti  iki yüzlü yaptığını gördüm. Ortamın hantal çarkları yediden yetmişe insanı içinde öğütüp yok eden dev bir çöp kovasıdır ne yazık!
               E sanane! Sen mi değiştireceksin? Böyle ileri geri konuşma, öğretmen çocuğa takar, valla sınıf geçemez! Doğru! Beni uyardığın için sana minnettarım!
              Toplum mühendisleri iş başında, bana yanlış yaptırmıyorlar...
               İnsan ilişkileri ise tamamen yanlış anlamadan ibarettir. Dostluğu aşk , aşkı acı çekme, eleştiriyi düşmanlık algılama temelleri üzerinde el ele yürür gideriz. Bencillik tavan yapmıştır. Herkes bizi sevmeli sanrısına kapıldığımızdan, beraberliklerde dikiş tutturamamayı tanrının lanetine bağlarız. Böylece sorumluluk denen illetten de kurtarırız kendimizi. Zihinsel paylaşımlarımız burçlardan öteye geçemediğinde idare etmeye, zaman öldürmeye başlarız. Ama doğuştan sosyolog arkadaş derhal bir menfaat çizelgesi sunar önüne ve der ki, akıllı ol! İşte o an toplum içinde bir yerin olduğu kanaati uyanır sende. Aslında burçlardan bahsetmek pek de kötü  sayılmaz, dersin. Bir yengeç olarak yandan yandan, kımıl kımıl, usul usul yürür gidersin .
               Aramızda sinsi sinsi  yaşayan akıl hocalarından kaçmalısın! Onlarca maske ile yaklaşacaklar sana. Dinleme!
               Sen yalnız kaldığında sevinecek ve ayarı kaçmış güruhun içine çekmeye çalışacak! Ve emniyet kilidi de şu sözler olacak; Bizden adam olmaz!
               Sakın inanma!

             
           
             
         

           
           

         

14 Mayıs 2013 Salı

Yinede şahlanıyor aman

        Hava sıcak mı sıcak, Tahtakale dolaylarında çocuklarla sürtüyoruz.Hani şu, hiç ihtiyacın yokken torba torba alış-verişle çıktığın hediyelik eşya dükkanlarından birine girdik. İhtiyaç dahilinde olmayan tüketim, nirvana düzeyinde. Gözü dönmüş insanlar var etrafta. Zaten o kalabalıkta çocukları kaybederim paranoyası, çoktan esir almış beni. Tüketim manyaklığı demişken, ben de manyağım! Bir keresinde birbirinden sevimli, renkli, albenili onlarca şişe tıpacıyla eve döndüğümde, sevdiceğim sormuştu, ne yapacaksın bunlarla?!? Baksana ne şekerler ama..İyi de senin ağzını tıkayacağın şişen yok ki! Olsun! Olmasın! Çok güzeller...Elbet bir gün!
         Neyse işte, o tıklım tıkış hediyelik eşyayla dolu dükkanda Valide Sultan serisi denilen biblolara rastladık. Alınacak! Padişah serisini de alalılm dedik ancak ,padişahları tipsiz,çirkin, tilki vezir kılıklı yapmışlardı.Sevmedik. Valide Sultanlar da eciş bücüş kadınlardı gerçi. Acuze, fettan bakışları vardı. Ama renkli giysileri beynimizdeki tüketme merkezine sinyallerini yollamıştı bi kere. Kardeş bakar mısın, ne kadar acaba biblolar? 100 lira. Çüş hayvan! Sen ya temiz bi sopa yemedin, ya da 100 lira nasıl kazanılır haberin yok! Zekasını yediğim yeğenim  bunlar Askeri Müze'de 45 lira deyince, e dedim, Allah'ın enayisi ben miyim? Hadi düşelim yollara. O sıcakta! Tahtakale'den Harbiyeye'ye, bibloların üç katı para harcayarak Askeri müzeye ayak bastığımda, kendimde göte sürülecek akıl olmadığını bir kez daha anladım dostlarım. Taksi ayrı, giriş biletleri ayrı, fotoğraf çekebilmek için ayrı ödemeler gerçekleştirince ,amannn!! dedim, yattı balık yan gider...Tadını çıkar kızım.Yakışıklı, adonisli, ense traşlı resepsiyon görevlisi asker, Mehter Orkestrasının konserine katılmak istersek, saat 15 de bahçede hazır olmamızı ünledi.
          Askerlik ve savaş gibi sıkıcı  konuların objelerinin çocukları böylesi cezbedeceğini beklemiyordum. Ancak her zamanki gibi, beni yanılttı tabi sıpalar.Atatürk'ün okuduğu askeri okulda sıraları ellemek, kapıları açmak, resimler ve belgeleri görmek,heykellerle aynı havayı solumak çocuklara olağanüstü vatanperver cümleler kurduruyordu.Atatürk hem çok yakışıklı hem dahi hem en büyük özgürlük savaşcısı. Ortamın hijyenik disiplininden çok etkilendiler. Evde yedikleri çitosların boş paketlerini çöpe atmanın şerrinden koltuk minderlerinin arasına gizleyen çocuklar değiller sanki.Ya da bana öyle geliyor.Ortam o kadar tozsuz ki, açık kalp ameliyatı yapılır , o derece!  En nihayetinde Mehter Orkestrası için bahçeye çıkıldı.O ana kadar görmediğim onlarca yabancı ülke kişisi peydah oldu.  Kös aletinin elektronik yükselticiler eşliğinde  çalınmaya başlamasıyla vücudumdaki kan basıncı maksimum seviyeye çıktı diyebilirim.Gülbank çekildi..
allah allah eyvallah
baş üryan, sine püryan, kılıç al kan
bu meydanda nice başlar kesilir hiç olmaz soran
eyvallah eyvallah
kahrımız kılıcımız düşmana ziyan
kulluğumuz padişaha ayan
üçler yediler kırklar
gülbankı muhammed, nuh u nebi, kerem i ali
pirimiz hünkarımız hacı bektaş veli
demine devranına hu diyelim
huuu...... Ziller, zurnalar,borular, nakkareler ve davulların müthiş beraberliğinde üç adım atıp, yarım sağ yarım sol yaparak konser alanındaki yerlerine yerleştiler. Hepimizde tüyler diken. Ey şanlı ordu ey şanlı asker. Yürü, hala ne diye oyunda oynaştasın Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın. Aman kelle koltuğunda üç gün savaştı, Allah Allah deyip geçti genç Osman of off!  Ceddin deden neslin baban,en kahraman Türk Milleti sözleriyle artık ben benlikten çıktım. Yürü Budin'e, Viyana'ya sefere deseler koşa koşa gidecek kıvama geldim doğrusu bu ya. Çocuklar desen, ha keza! Hayranlıkları bakışlarından süzülüyor.Japon turistlere yan gözle baktılar tehtidkar. İşte bizim atalarımız mı dediler için için, bilmiyorum. Sonrasında  Dolmabahçe kaçınılmaz olduydu da, oraya da varıp gelelim hele dediydik.
           Kıçı kırık biblolar neler yaşatmıştı bana durduk yere.100 liradan kaçayım derken 300 lira girmişti. Ama hepimizde vatan, toprak, devlet, güçlülük, korkusuzluk  şuuru yol buldu sanki yeniden.Akşam eve dönerken ve takip eden günler boyunca dilimde sadece şu nakarat vardı.
             Ceddin deden, neslin baban.
             En kahraman Türk Milleti.....
             Çocuklara sayfalarca kitap okutsan, söylev çeksen bu etkiyi yaratamazsın...Ey şekilsiz biblolar sen nelere kadirsin!!!    ve sen de  şunları dinleyebilirsin..
       http://www.youtube.com/watch?v=5jyf7uNlnH4 ,
       http://www.youtube.com/watch?v=JJ_N6_ZN3Kw
 
 
 
 
 
 
 
 

15 Mart 2013 Cuma

Götik dil

        '' Göt kısmetten çıkınca uçkur dokuz yerden koparmış . '' diyerek olayı özetlemek onlarca cümle kurmaktan kurtarmıyor mu insanı canlarım? Yoksa kişinin bahtsızlığının, bedeviliğinin nedenlerini sayfalarca yazabilirsin . Kolun yorulur. Parmak nasırı olursun. İşkembe çorbacısından çıkarken dilin üzerine yerleştirdiğimiz kurumuş  karanfil gibidir bu deyimler. Acımtırak tadı uyuşturucu etkisi yapar ve gerilen sinirler yatışır da, aha böyle paluze gibi olursun. Nur içinde yatasıca atalar. Günlük yaşamda ben, bu küfürlü söz öbeklerini hayli kullanıyorum valla. Neden? Çünkü çok kestirme. Konuşanı da dinleyeni de yormaz, üzmez! Altın vuruş ! Olay hakkındaki görüşümü, yaklaşımımı ve ne cihette bir sonuç beklediğimi paket halinde sunuyorum karşı tarafa. Hem de gülüyollaa... Anahtar teslim. Oh mis! Ha yazı diline pek uyarlanması yaygın olmamakla birlikte, günlük konuşma dilinde talep görmekte olduklarını en azından ben biliyor, duyuyor ve  severek arşivliyorum repertuarımda.
          Devam edelim örneklere anacım!  Aldığı yeni evden pek  memnun olmayan akrabamın, üstelik binlerce Türk Liralık kredi borcunun altına girmişliğinin verdiği acıyla ''Madem götü götle değişecektik,  bizim götün günahı neydi? '' diye sızlanması, ne kadar da sahici ve matraktı. İnsanoğlunun ve tabi kendisinin  azgın arayışlarının,  duvara toslamasıyla gelen pişmanlıklarını  daha nasıl özet geçebilirdi ki? Ben bilmiyorum. Kasaba minnet etmektense ç.künü kesip yiyen gurur abidesi arkadaş için söylenecek başka bi şey kaldı mı? Kalmadı! Adam illa et yemeyi koymuş kafaya...Kendini kesecek! Kesecek! Kimseden hiç bir fayda beklememeyi, müdana etmemeyi daha kestirme anlatan  başka bir deyim varsa buyrun söyleyin.
          Konuşma biber sürerler konseptine hoş geldin!
         Sanki çok  aristokrat bir toplummuşuz  ya da salçalı ekmeklerimiz mürebbiyelerimiz tarafınca sürülmüş gibi bir halimiz yok mu sence? Aramızda sesli 'bok' diyemeyenler var. Görüyorum. Argoya, küfüre hakettiği özgürlüğü ver arkadaş! Legal yaşama alanından ittirince doğal olarak , illegal  karşımıza çıkacak garibim . Adına da yeraltı edebiyatı diyeceğiz. Bayılıyorum doğrusu bu türe.
         Güzel Türkçemiz, Güzel Türkçemiz! Bi tutturmuşlar Güzel Türkçe martavalı, tutabilene aşkolsun! Güzel Türkçe savunucularına bakıyorum kayda değer; uluslararasını geçtim, yerli  yapım bile verememişler başımızın tacı olacak.Yok efendim, de bağlacı öyleyken öyle. Yok efendim, t burada büyük olacaktı.Yok edebsizlik almış yürümüş, küfür kıyamet gırlaymış.Nedir yani? Tasavvuf pilavını ısıtıp ısıtıp önüme koymalarına  seni bilmem de, ben artık dayanamıyorum.Elif elif yağan yağmurlardan devrelerim yandı. Bu nedir kardeşim, edebiyat mı? Gövdende hormonlar tepişirken ipeksi aşklar da ne ola? Deniliyor ki, gün hükmünü tamamladı. E? Sonra? E'si şu; çocuk e harfine yaslanmış, uyuyormuş! Püff! Suçtan arınmışlığına tedirgin olanlar var  şu hayatta (bir romanın ilk cümlesiydi sanırım, takılma sadece aklıma geldi) Günlük dilde karşılığını buluyor mu sence edebiyat? Hayat yok! Ter yok! Kin yok! Öfke yok!
          Açık ol! Net ol! Canımı ye!
          Sonra halk kitap okumuyor! Biz n'apalım senin gizemli osuruğunu? Buckingham kraliyet okullarında okumuşuz gibi bir de alt metin üst metin boku çıkardılar başımıza. Haydi hayırlısı!
          Neyse, sinirlenmeyelim konumuza dönelim. Güzel Türkçemiz boğazda oturan bir köşk sahibinin çocuğuyken  günlük dil, köşk sahibinin ! dostundan ! olma çocuğu mudur nedir yani?
          Olayıma sadece küfür argo açısından yaklaşırsan üzülürüm bak! Takıntım  şudur ki; insanın , sanatçının  değeri ağzındandan çıkan sözcüklere göre değil de keşke hayata kattıklarıyla doğru orantılı olsaydı ciğerim!..
         Küfür aklın sigortasıdır diyen arkadaş kimse,  iyi demiş!
         Mesela birisi çıkar da, ''s..kmeyeceği atın önüne ot koymayan biriydi.'' diye başlar mı dersin romanına? Şaşırsak! İşbirlikçisi olsak..
         Küsmeyeceğiz birbirimize.Dil sisteminin zenginliği için her yol, her icad,  çirkinlik, güzellik, terbiyesizlik, yoldan çıkmışlık gereklidir bize! Ne demişler;
         G.tüne küsen donuna s.çar!
       





 

1 Şubat 2013 Cuma

Bipolar

        Bipolar kişilik bozukluğu teşhisi konduktan ve herhangi bir tedavinin mümkün olmadığını öğrendiğimden bu yana tam 2 yıl geçmiş.Vay anasını! Aslına bakarsan böyle bir teşhisi ben çok önce koymuştum ama, bizim millet psikolojik hastalıklara hastalık demiyor ki! O'nu en son götürdüğümde doktor ''  içe dönük şizofreni'' den de şüpheleniyorum demişti. Allah Allah ben de senin doktorluğunun bi boka yaramadığından şüpheleniyorum desem! Tedavi cahili adam n'olcak! Herşey için geç kalınmış(mış).
     Senin anlayacağın beyin vanalarında kireçlenme! Şaka tabi.Çift uçlu duygu bozukluğu. Düşün,  duyguların kontrolün altında değil.Sevincinde hüznünde senin dışında gelişiyor. Hasta kişi, benim kaynana! Ama tabi kaynana demeye bin şahit lazım.Daha çok ileri derecede özürlü çocuğum gibi.
      Sağlıklı  günlerinde yemeklerini mis gibi mutfağı dururken balkonda piknik tüpün üstünde iki büklüm pişiren bir kadındı örneğin. Dedim ya ben teşhisi yıllar önce koymuştum diye. Salon koltukları her zaman solgun çarşaflar altında var olmaya çalışırlardı. Halılarına gelince; nedense ortada pek görünmezlerdi. Rulo halinde  kapı arkalarında öylece bekleyip durulardı  misafirleri. Buz gibi, duygudan, neşeden, yaşamdan uzak bir ev. Hareketleri akıcı değil, donuktu. Kurduğu cümlelerden anlattığı olaydaki kişi ve ortam hakkında fikri olmayanlar bi halt anlamazlardı. Melankolik anlarında ölümle inanılmaz bütünleşirdi. Arzuları korkularının içinde erimiş
yok olmuştu. O'nunla mezara gidecek sırların ortaya çıkmasından korkar gibi ,ürkek bir duruş.En güvendiği olduğumdan bana, bin yeminle sırlarından bazılarını verirdi.Yalnızca bana! Tabii sır oldukları için ötemem ama şu kadarını söyleyebilirim ki, sırlar ilkokul düzeyindeki bir çocuğun dahi ilgisini çekebilecek düzeyde değillerdi. Zekası konusundaysa  tek söz edemem. Hafıza ve zeka ikilisi dans eder  zihninde. Mahallenin doğum tarihini, T.C no'sunu ezbere bilen bir beyin.Ve fakat bilgiyle taçlanacağına bu zeka, sırlar, tatminsizlikler, bulmacalar ve kağıt oyunlarıyla harab olmuştu ne yazık! Hastalık ilerleyip diğer fiziksel arızalarla buluştuğundaysa ortaya çıkan manzara her babayiğidin katlanacağı türden olmadı.Ancakk ne hikmetse geldi bende patladı.
     2 yıl boyunca neredeyse hergün hastane acilinde ölüm korkusunu def etmeye çalıştık. Katiller ve orospularla kanka olmuştum. Sabaha kadar en olmadık vakalar, acil servisteydi. Dünyanın böylesi pis bi yer olduğunu orada gördüm.Kızına sarkıntılık eden baba, satmaya çalışan ana ve bundan mütevellit elini kana bulayan evlat. Küçücük çocuklara tacize kalkışan moruklar. Karısını sopalayan genç adamlar. Kayışı koparmak suretiyle ev halkını tarihe gömmek isteyenler.Uyuşturucu bağımlıları. İkinci katın penceresinden düşen bebeği can çekişirken otomattan kahve çekmeye çalışan serin insanlar. Trafik kazası sonucu ölen anne-babanın ardından hiçbir akraba tarafından sahiplenilmeyen bebeler. Daha neler neler...
          Doktorun verdiği ilaçlar iyileştirmiyorsa da uyuşturuyordu.Bir gün eni konu öldü sandım. Nabzını tutmaya korkarak yaklaştım yanına.Fakat ertesi gün neşe içinde açtı gözlerini yeni güne.Bazı geceler kendini öldürmeye çalıştı. Beceremedi. Kafasını baltayla parçalamış gibi buldum onu kan revan içinde. Kapı menteşesine defalarca vurmuş, dağılmış ama ölmemişti.Gündüz akşama kadar bakıcı vardı yanında fakat 24 saat gözetim, bence pek mümkün olamadığı gibi hastanelerde de fazla barınamadık. 1 hafta, henüz yürümeye,konuşmaya bile başlamayan bir bebeğin refleksleriyle nefes alırken, diğer hafta enerjik, evine yeni çarşaflar almayı hayal eden istekli birinin yaşamına geçiş yapıyordu.
      Ve, hiç bir şekilde tedavi olamadan geçen hafta toprağına kavuştu kadıncağız. Cenazesindeki sahtelikleri bilahare anlatırım. Benim söylemek istediğim asıl şudur; ergenlik çağına gelmiş çocuğunuzda içe dönüklük, iletişimsizlik, kararsızlık, takıntılar, korkular (karanlık, parasızlık, sevgisizlik, başarısızlık, komik duruma düşme vs) varsa lütfen, bilmem kime çekmiş demeyin. Çok ama çok ciddiye alın.Çünkü bu tür ruh ve kişilik bozuklukları ergenlikle başlayan tedavilerce ancak bir nebze olsun durdurulabiliniyor(muş)
        Size basit bir ipucu , arkadaşlarının onu neden aramadığından, birlikte olmaya çağırmadığından,haksızlığa uğradığından  dertlenmeye başlamışsa(nız) depresyonla girizgah yapılacak bir mecraya yelken açılmış demektir.Amam dikkat..Önlem alınsın, ruhlar korunsun arkadaş...Sağlıklı ruh yaşam demek...