Hakkımda

Fotoğrafım
hiçbir zaman eşkenar üçgenin dik açılarının toplamı ilgimi çekmedi.İlgimi çeken tek şey aramızda sinsice yaşayan pezevenklerdi....

18 Aralık 2012 Salı

Sevgi pıtırcıkları

           Ne zaman mutlukluktan ölmek üzere bir çift görsem kan beynime hücum eder. Aha-hahaayy çok mutluyuz biz ! Fakat  nasıl olur?!  Evren tarafından haksızlığa uğradığım düşüncesiyle hasetlik çekerim eni konu. Ne yani, her gün, her dakika mı? Hiç kavga etmez misiniz? Hiç! İnanır mısın, Allah seni inandırsın bir günden bir güne gözünün üstünde kaşın var demedik birbirimize.Aferin size! Çok iyi, naif, yaşamayı seven, sevgi dolu bir adamdır  benimki. Allah allah ! Bu işte bi terslik var ama ben çıkaramadım .
         İstiyorum ki, herkes kavga etsin.
         Bence rol yapıyorlar. Tabii canım, kimse mükemmel değildir. Yalancılar, n'olacak! Kan kusup kızılcık  şerbeti içtim diyen takımı..Korkulur böylelerinden! İnsan bu ya!  Her b.ka evet der mi? Bu keçiler ipin üstünde, ama efenim ben düşeyim siz buyrun geçin diyorlardı  birbirlerine , biz ise ipte geçit vermez, amansız bir mücadele içinde toslaşıp duruyorduk.
          Alenen haksız rekabet söz konusuydu. Niye mutlusun kardeşim, manyak mısın nesin? İnsan arar durur mutluluğu, bak mutluluk öyle zırt diye bulunacak bişey değil...Sen bi doktora falan gitsene, niye kendini hep mutlu hissediyormuşsun  bakalım!!!
           Valla şu yaşıma geldim mutluluk işini çözmüş değilim.
          Artık hangi hormonun alaveresidir bilmem , saatlerce diş fırçasıyla banyo seramiklerini ovalayan kadın  mutluyum diyorsa,  allahta benim cezamı versin! 60 yıkamalık konsantre vernel şeysini 10 yıkamada bitiriyorum ben hala.
            Soruyu  birde şöyle sorayım bari; mutluluk kavga etmemek midir?  Hiç mi şunun rengi de şöyle olsun demedin be kadın? Hiç mi inat mekanizman çalışmadı?
             Bu bendeki neyin kafasıymış! Neyin kafası olacak, işte normal insan kafası!
             Sırf bu mutluluk kelebekleri yüzünden hayattan soğudum. Şevkim kaçtı! Ben gidiyorum...
             

       
          

17 Aralık 2012 Pazartesi

Kış ve aşk

      Çekmişim yün çoraplarımı, pazen donumu, bildiğin ajurlu el örgüsü yeleğimi en uzun kış gecelerine girizgah yapmakla meşgulüm.Kitaplarım hazır.Çayım.Kahvem.Patlamayı bekleyen mısırlarım.Hayalimde kestane kebabı. Anılarımda çocukluğumun huzurlu soba dipleri, büyüklerin masalları...
       İç gıcıklayıcıdır  kış.
       Büyük aşklara kar manzaraları eklenmezse, ben  aşka aşk demem. Üşüyerek sokulacaksın. Soğuk, kuduz köpek gibi ısıracak onunla buluşmaya giderken bacaklarını. Bir ara kulaklarını hissetmeyeceksin hatta. Şımartacak sevgilin seni üşüdüğün için.Kar yağmaya başladı mıydı hava yumuşar, soğuk yerini tatlı bir ışıltıya bırakır. Ayak değmemiş kara basarak hiçbir zaman gerçek olmayacak hayalleri ezeceksin beyaz beyaz. Sonra belki diğer mevsimlerin geçit vermediği anlamsızlıklara güleceksin,karnın ağrıyarak.  Örneğin Sabiha Teyze'nin sokağında yuvarlanacaksın sevgilinle kucaklaşarak..
     Ve şarap. Sıcak sıcak içecek, azar azar yumuşayacaksın. Sonra en yüksek tepeyi bulup çıkacak ve avazın çıktığı kadar bağıracaksın kar kümesi olmuş şehre. Sesin nasıl da yankılanıp dönecek sana. Koca evrende  senin sesin.
      Şimdi tabii yaş kemale erse de akıl ermediğinden yine de bu gibi çılgınlıklar yapmıyor değilim sevdiğecimle. Bana deli muamelesi yapsa bile teşnem oluyor seve seve.
      Kaç kez karda mahsur kalmışlığım vardır hatırlamıyorum. Hepsi ayrı koku ve tatlar bırakmış zihnimde.Sırf dekor olsun diye toplayıp geldiğim yün yumakları karşımda .Utanmasa kendi kendini örecek kaşkol. Benden  hayır yok!
       Birbirinden saçma yeni yıl eğlenceleri. Tipi kaymış yüzlerin 10-9-8....1-sıfırrrrrrrrrrrr nidalarıyla abartılı sevgi gösterileri. Tüm bu anlamsızlıkları  anlamlı kılan ne sanıyorsun? Soğuk ve kar. Görüyorsun ya  herşey  özleme dönüşüveriyor kış sayesinde.
        Şimdilerde  kar tipi tufan demeden kafeleri sokaklara taşıyan insanlar var neyseki.O,  -8 de buharı tüten  salep içmenin keyfini ne yaşatır başka? Buz kalıbına dönmüş ayakların eve dönüşündeki sevincini? Ya da dışarıda köpekler uluyorken, sıcacık yatağında kitap okumanın gevşekliğini? Sabah uyandığında kızarmış ekmeğin kokusunu?  Ne verebilir?
        Ancak şu an yün çorap modundayım...Batıp,kaşındırıyor meret. Hatta köy pazarından çetik almayı planladım. Şöyle en kabasından. Sonra uzun geceler bitmeden  hayaletli hikayeler anlatırız yine birbirimize . Korkudan s.çmaya gidemeyecek hallere düşeceğiz. Bizde bol miktarda var bu hikayelerden. Geceleri şehrin girişinde arabaların önüne çıkan beyaz tenli , beyaz elbiseli kadın mesela. Hortlamış besbelli. Birini arıyor olsa gerek. Belli günlerde kapısını çaldığı evler  olabiliyormuş...Bize gelir belki kim bilir?
        Kış güzel zaman.Bereketli ve sevgili günler.Tadını çıkarmalı. Doğaya akmalı ve iyiden iyiye kendini teslim etmeli...Haydi bakalım...
       

Sen ne kadar güçlüsün?

 
       Bazen kendimi çok bilmiş,oyunbozan bir kız çocuğuna benzetiyorum biliyo musun? Kafa bulandıran düşünceler, isyankar tepkiler,verilen rolleri istememeler, taşları tekmelemeler,  yüksek sesle düşünmeler ve gülmeler. Sığ sularda boğulma tehlikesi geçirdiğini gördüğüm insanlara, dur bekle gitiğin yer sana güzellik yerine üzüntüler getirecek çığlığı attığımda diyorum ki, hey kendine gel ! Sana ne! Yine   yastığa başımı koyduğumda yeminler ediyorum. Karışma diyorum insanlara, ne halleri varsa görsünler! Sonra... sonra içimdeki şeytan, güne başladığında,  ilk karşıma çıkanı çarpmakla işe koyuluyor. Hayat, senin mucizeler gerçekleştirmesini beklediğin kadar uzun değil! Ayrıca hayat denilen şey tamamen senin tasarımın. Dön bi bak bakalım tasarladığın şahasere. Nerede arzuların? Kendin neredesin? Nereye sakladın planlarını?  Bir yol haritan bile yok! İşin en acıklı yanı, bunları görebilecek kapasite var mı sende? Sorgula! Sorgula!
      İşte sevgili kadın dostum, sana verebileceğim tüyolar bu minvaldedir. İçin acıyorsa hiç okumamalısın beni.
       Bir kadın, diğer başka kadınlarla biraraya geldiğinde uzmanlık alanı saydığı , beyazları daha beyaz yapan deterjanlarını, yumuşamayan havlularını, eşi benzeri bulanmaz çorap teklerini, tembel çocuklarını, kendisini hiç ama hiç anlamamış olan kocalarını-sevgililerini, kırışıklık serumlarını , çeşitli maskelere bürüneceği boyalarını, ne kadar yaşlanmayı, çirkin  ve depresif olmayı önleyen ( yok eden) ot varsa dağarcığında, onlarla ilgilenir ve bilgilenmeye çalışır. Bu kadın için, adeta bi tür yaşama sevinci yaratır. Böylelikle bilgeliğin kalın duvarını yıkıp üstünden atlamış  olurlar. Daha doğrusu öyle hissetmek isterler.
       Kimsenin O'na vermediği değeri toplumun lokman hekimi, su perisi, lezzet avcısı olmaya çalışarak kendi kendine verir.
       Ben, aklı başında hiç bir erkeğin böyle bir kadını arzulayacağını düşünmüyorum.Düşünmek istemiyorum...
       Dişiliği yaşamak, ertelememek iyidir. Ancak hayatın ana teması yapmanın bir manası yoktur...Hepimiz gidip bir jartiyer alabilecek akla sahibizdir herhalde. Dilediğimizce  abartarak üstelik...Bu kimseyi ilgilendirmez. Evin  temizliğinden sınıf atlattıracak bir mercii de yok üstelik.Aşçı olmak isteseydik okuluna giderdik. Yemek yapmak, temiz olmak, sevişmek  insan olmanın gereğidir sevgili dostlar, cennetin bileti değil !
     Sana senin de yardımınla biçilen  dar elbiseyi daha ne kadar giyeceksin? Üslupsuzluğun bilgisizliğinden ve suskunluğundandır ! Kendini hangi çekmeceye soktuysan, git çıkar !Orada yoksan, ara bul ! Ait olmadığın çevrede nefes almaya çalışma! Bu alenen ölmeye teşebbüstür.
       Baksan göreceksin, önündeki tek engelin kendin olduğunu. Benden sana kocaman bir tüyo; uslu kız olmaktan vazgeç! Çünkü çevrendekiler seni böyle görmek istediklerine ikna etmiş olsada, evren uslu yaratıkları sevmez! Bak dışarı, doğa  tohumlarını nasıl salar aramıza sorgusuz sualsiz. Kendini iyi tanıyan , hayalleriyle ve kendisiyle hesaplaşan bir kadını doğa terketmez.Seni istediğin yere götürecek rüzgarlarını verir ardına...
      Son söz; bir yol rehberi edin kendine ve  istemediğin insanlardan uzaklaş...Unutma ki, güçsüz kadının tapınağı evidir. Sen ne kadar güçlüsün?
     
     
   
     


     


 

10 Aralık 2012 Pazartesi

kadın

    Kadın ne ister?( miş). Bir kadın nasıl mutlu edilir?(miş)Kadın olmak demek, ne demek?(miş)
    ve dahi bir yığın zart zurt...   
    Kadına ithafen kurulmuş, nereye çeksen oraya uzayacak soru cümlelerinden fenalık geldi.
    Gerçi hemcinslerimde  tam sopalık, o ayrı ! Güzellik, temizlik, cinsellik, çocuk bakımı ve  kilo vermekten başka sorunu yokmuş gibi görünüyor  dışarıdan bakınca. Sanki dünyanın tek derdi bunlar!
    Ancak şimdi,şu an onlardan yanayım.Çünkü yazının konusu böyle.Kadına övgü değil tabi. Olduğu ya da gördüğüm gibi...
     Kadının genetik kodlarına  yazılı  o savaşçı ruh, hiç durmadan çalışıp çabalama isteği,  dünyadaki tüm türleri geride bırakacak becerileri, üreme azmi, yaşama sevdası, yönetme kabiliyeti,yaratıcı zekası  ve bu dünyadaki tartışılmaz gerekliliğidir konumuz.
     Fakat  sevgili dostlar, ''o''  bunun farkında değil biliyor musunuz?
     Aptalları oyalayan kursları doldurarak, izdivaç programlarında dumura uğrayarak, kocasından korkarak (ve tabi çocuklarından), kendisini ve evdekileri obezitenin ağına düşüren pasta tariflerinin peşinden koşarak, çocukların gelecekteki kariyerlerinin bu günden bekçisi kesilerek, hiçbir zaman kendisi olmayarak, arzularının ve amaçlarının peşinden koşmayı bıraktım (aha buraya)  düşlemekten dahi imtina ederek yaşamaya çalışmak sadece.Evet yaptığı budur! YAŞAMAYA ÇALIŞMAK.
      Mutlu kadın görmedim! Abartmıyorum. Varsa bile ben görmüyorum, tanımıyorum. Bu cümlenin üstüne birtakım itiraz sesleri olabilir canım. ( şükreden kadın profili). Ancak oralı olmayacağım bittabii..
       Hayatına  + değer katan kadın (ve erkek) farklıdır. Mutluluğun, anlamlılığın, sevginin, çok boyutlu olmanın zevkini  farklılık yaratanlar bilir. Biraz çaba, biraz kendini tanıma. Pes etmiş, beyaz havlusu elinde kalmış milyonlarca kadın, güvenli zannettikleri kumdan kalelerin ardına saklanarak, içindeki cevheri yutmayı, hazmetmeyi düşlemektedir yalnızca. Yakın 2 arkadaşla dertleşmeyi kar bellemek, şifa buldum demek, beş kuruş kazanmadan hizmet etmek ve en sonunda ben benlikten geçtim şarkısını söylemek...İşte çaresizliğin avuntuları ve mutluluk sanılan yaşanmamamışlıkların  kırıntıları. Elinde kalan budur işte...
       Her zaman hayatlarını adayacak birilerini gözlerine kestirip bulmalarına şaşıyorum vallahi. Doğurdukları insan bebeklere nasılda bağlanıyor ve kendilerini bitiriyorlar. Hayır bu öyle bir duygu olmamalı! Zira bende de var. Bir kere onlar için ömür tüketen ''anne'' olma fikri çocuklarımı kısırlaştırmaz mı? Böyle bir annenin yükü çekir mi? Çekilmez! Yani annelik öyle pek çoğunun düşündüğü kadar kutsal bi şey olmasa gerek..Topluma yakından baktığında aramızdaki manyaklardan  anlayacaksın zaten. Annelere insan mimarı olmak yerine kadın olmayı denemelerini tavsiye ediyorum..Çok yüksek sesle bağırdım bu son söylediğimi..Kadın olmayı dene dostum!
      Gelelim kadını kadın yapan unsurlara...hehehe..çok beklersin, yok öyle beleş! Ne kaa ekmek o kaa köfte!! Okursan!  Okumaya devam et, yakında sana acaip tüyolar vereceğim,  sağyın bağyan arkadaş..
       Ha unutmadan ben şişme bebeğin icadını iletişimsizliğin ve yalnızlığın belgesi olarak görüyorum ya sen?

30 Kasım 2012 Cuma

pazar sendromu

       

               Pazar günlerini değerlendirme konusundaki kabiliyetsizliğimiz malum. Pazartesi sendromundan tüm hafta çıkamıyoruz neredeyse.Elin gavuru, pazartesiye başladımı takip eden hafta sonu planıyla iştigal ederken biz, bunalımın birinden çıkıp ötekine girmekle geçiştiriyoruz haftayı.
               Son yıllarda öğlene sarkmış ağır kahvaltı yapmayı pazar atraksiyonu sanmakta cabası. Hareket berekettir! sloganımız. Gerçi ekonomiye olan faydası say say bitmez.Peynirci, zeytinci,sütçü, börekçi, simitçi. Hepsi kazanıyor maşallah! Sucukcu desen, at eti koysa millet yiyecek. Üstüme iyilik sağlık, etsiz sucuk yapmayı da başarmış adamlar. Artık ne yiyorsak sucuk niyetine! Böğğ ! Efendim konuyu sapıttırmayalım; biz pazar kabızıyız dediydik..
                Çocukluğumun pazarları, dizi çıkmış çizgili pijamayla radyodan maç dinleyen babayla geçti. Yine  her pazar , banyo sobası kuduz köpek gibi yakılır, anne ev halkını kirlerinden arındırmaya adardı kendini. Haşlardı resmen kadın bizi ya !  Sadizm kokardı hareketleri buram buram. Sıcakkk,yanıyorumm diye inledikçe, bakır tası çakardı kafaya. Banyodan çıktıktan saatler sonra bile parmaklarımın buruşuğu düzelmezdi. Sokaklar bomboş diye vızıldadıkça, e bu gün pazar tabi! Herkes evinde, cevabını alırdım. İçim daralırdı. Lora İngıls'ın bile 18.yy Avrupa'sında benden kat be kat renkliydi hayatı.
                  Hızla tüketim toplumu olurken soluğu, gezmek için çıktığım migrosta almaya başladım. Pazar günleri için harika bir alternatif ! Rengarenk şişe kapakları alırdım. İyi de senin su şişen yok ki, diyen gönül dostu sayesinde bu çılgınlıktan kurtuldum. Fokaht bu çılgınlığı avm'lerle sürdürdüm. Ailece yaptığımız tek etkinlik tuzak hangarlarda, paraları çar çur  etme oyununa dönüştü. Örneğin bizim mahallenin kedisini bindirsek, zerre zevk almayacağı jetonlu salak oyuncaklara ne kadar yatırım yaptım hatırlamıyorum...Ve tabi  lezzetsiz, sağlıksız, obezite dostu anlamsız yiyeceklere.
               Şimdi sorsam, sen ne yapıyorsun pazar günleri diye,yüzüme öyle bakarsın.İlkbahar ve yazın piknik çılgınlığını sayma, yok aslında farkımız!
               İddia ediyorum;bu millet pazar günlerini yaratıcı, huzur veren, sohbet edebileceği, arkadaşlarıyla neşelenip-oyun oynayabileceği akşenlarla doldursun, dünyanın beklediği yeni aydınlanma çağını yakalayıp yaşamazsa  bende bi şey bilmiyorum..O kadar!!

29 Kasım 2012 Perşembe

kutsanmış hayat

   
               Ben eskiden memleket meselelerine böyle takmazdım kafayı.
               Bi lokma bi hırka yaşayıp giderdik  ailece.Tek kanallı  hayatımızda akşam yemeği yerken bakardık öyle mel mel ekrana. Babam kızınca okkalı küfürler basardı ancak,bizim s..imizden aşağı Kaşımpaşa'ydı. Ancak tv'de kapanış programı gereğince Anıtkabir bayrak töreninde  İstiklal marşını duydukmuydu,günün tüm pisliklerinden arınmış insan saflığıyla yol alırdık yatak odalarımıza doğru.İstanbul Üniversitesi Basın Yayın'da okuyan abimin hayat görüşü,  siyasetten ziyade kızlar üzerine gelişimekteydi. Kitap okurken ender görürdüm onu. Ancak hisleri doğrultusunda, ve belki de genleri ; solcu eğilimler içindeydi. Parkası vardı. Uzun gür saçları, koministlikle suçlanan şekilde traş görmüş bıyıkları. Esmer, kalıplı,yakışıklı bi adamdı . Eve gelen kızların  hepsi müstakbel gelin olurdu. Artık sapıtmıştık. Sayıları, yüzleri, hikayeleri  birbirine karışmıştı.
          Ülke ise o günlerde, çöp öğütme makinesi kadar pis ve karışıktı. Komşular  durduk yere ortadan kaybolur, iş yerleri ateşe verilirdi. Gündüz vakti yolda yürüyen kadın, yaka paça bi arabaya tepiştirilir kaçırılır, bizler şaşırma duygusu ameliyatla alınmışcasına  seyrederdik balkonlarımızdan...güven içinde! Sormaz, sorgula(ya)maz(dık). Üst katımızdaki öğretmen çiftin kapısının önünde patlatılan bombadan dahi fazlasıyla nasibimizi almadık örneğin. Kırılan camları, yırtılan perdeleri, secdeye yatan kapıları elden geçirerek,devam ettik hayatımıza.
          Sonra, güzel bir sonbahar günü ülke yönetimine el bile kondu da, neşemizden zinhar  ödün vermedik. Ohh, iyi olmuştu!  Kudurmuş anarşiklerden koruyordu bizi şanlı ordumuz.
          Kutsanmış akşam yemekleri yerdik hep birlikte. Bizim için plan yapan,üzülen,sevinen, deviren,toplayan birilerinin varlığı sonsuz rahatlatırdı ruhlarımızı.  Sokağa çıkma yasaklarını eğlenceye çevirmiş, saat geceyarısını 1 geçti mi, balkabağından saraylarımızı bulamaz olmuştuk. Bulana kadar salgıladığımız adrenalinse hepimizin yaşama sevinciydi artık
           Devlet dairelerinde, adliyelerde, bakanlıklarda çözüme kavuşmayan işlerimiz olursa bu kadar küfürle dolmazdı bünyelerimiz. 1-2 saydırır, kaderimize boyun eğerdik. Hepimizin dilinde pelesenk,tek bir cümle; ''Nerde kalmıştık? ''. Nasıl da umut dolu, hareketli, bağışlayıcı bir cümledir! Bilemezsiniz ! Diyorum ya, mutluluğu çoktan yakalamıştık.Takmazdık kafayı ota boka.
            '' Öteki '' dediği zaman birileri,  korkudan donumuza etmezdik. Habil ve Kabil'i anlatırdı babam. Öteki, senin diğer yarın derdi.Biz de sevgiyi  vermek için  ''öteki'' nin olması gerektiğini anlardık. Yoksa insan, kendi kendini sever miydi? Manyak mıyız? Dindarlık konusuna gelince sevgili dostlar,  yaşamın huzurlu boyutuydu. Ramazan ritüelleri, camii ziyaretleri, misafir dolu bayramlar, evdeki köşesinde mütemadiyen okuyup üfleyen beyaz örtmeli, nurlu ihtiyar.  Kimse ilahiyat profesörü olamamaktan ar etmiş gibi bilgiçlik taslamaz, kimsenin de imanını ölçmeye kalkışmazdı. Mutluyduk vesselam. Neden mutluyduk? Ülke bu günkünden daha mı şahane yönetiliyordu?Zengin insanlar mıydık?
             Ben bir cevap buldum!
             Sebebi BİLİNÇ.
             Bilinç Eşiği'ni çoktan geçtik. Artık şehirlerarası yolcu taşıtlarında sigara içelim diye tutturmuyoruz.Kurulan  sofralar, belki evet, olabilir ; ancak,  aç birisini doyurmanın daha kutsal olduğunu anladık.Yavaş yavaş dinlemeyi de öğreniyor muyuz nedir? Ve en önemlisi,  ülke meselelerine kafayı takan, sesini duyurmaya çalışan, dalgasını geçen, oynanan oyunu görebilen ya da görmeye meyilli bir kitle oluşmaya başladı. Bu kitle ki,  kah birbirinin moralini bozacak, kah kuyu kazacak...ama sonuçta hep daha fazlasını isteyecek...Evet mutsuz olabilirim belki ülke gündemine karşı  ama kesinlikle umutsuz değilim.....
           Herşeyin tam üstümüze göre olması için gelen '' kaygıdan '' umutluyum!...O zaman kafaya takmaya devam..

         

14 Kasım 2012 Çarşamba

kıl tüy...

       Kuaförlük mesleği benim gibi müşterilere kalsaydı çoktan tarihe gömülmüştü. Allah'tan delirmiş gibi süslenen kadınlar hala var.Zira 40 yılda bir bile olsa, yana yakıla kuaför aradığım oluyor benim de canım. Geçen gün banyonun romantik aydınlatmasında kaşlarımı düzelteyim derken yolunmuş tavuğa çevirmişim kendimi. Aaa, suratımı bir kutu İzmit Pişmaniyesi'ne  bandırmışım!!(kakaolu)
      Kime gitsem acaba? Sadakat konusunda da, benim kadar kuaförünü aldatanına rastlamak mümkün müdür? Mümkündür.Karı milleti nankör olur anacım!  Seni kılından tüyünden arındırmış,maymun sınıfından afyon kaymağı kıvamına  hiç tiksinmeden dönüştürmüş, o emektar meslek erbabını bir saniyede harcarsın! Valla benim için öyle. Yıllarca aynı diş fırçasını kullanmak gibi. Zaten sadık olan kadın profilinden tanıdık kimse yok  hayatımda.Duygularını da bilmek istemem ayrıca. Bir kadın sahneye çıkmıyorsa, film çevirmiyorsa,bedeniyle para kazanmıyorsa....
      Bu duygularımın altında yatan neden kıskançlık olabilir mi? Ali kıskançlığı. Kuaför Ali. Karşılıklı dükkanlarda esnaflaştık yıllarca onunla.Ve kimsenin kazanmadığı parayı kazandığını gördükçe beynimde tepişen filleri susturamadım. Kapısından çıkan her kadın,ama her kadın kafasına binlerce telefon kablosu bağlamıştı sanki. O sevimsiz,simli lüleriyle kendini kraliyet sarayının bahçesindeymişcesine yürüten duyguyu nasıl veriyordu acaba Ali?
        Saçlarımı derhal kurutarak, sosyeteden zinhar nasibini almamış mahalle kuaföründe aldım soluğu. Alüminyum kağıtlardan saçları paketlenmiş iki kadın gayet soğuk bakışlarla süzerek kuaförle konuşmamı dinledi.Bir kadınsa toynaklarını leğene sokmuş yumuşamasını beklemedeydi.Diğer iki kadına göre daha sıcaktı. Gülümsedik karşılıklı. Yolunmuş kaşlarımı jinekolog edasıyla inceleyen kuaför,oturun bakalım ne yapabiliriz,dedi..İnsan sahte jinekolog olabilir ama kuaför asla..Öyle kutsal!!..Şimdi aklıma sahte jinekolog olsam kimse farkeder mi diye salak bi düşünce düştü iyi mi? Ne yaptığını görmeyen hastayı kurcalayarak pek ala haytını kazanabilir insan! Tesisatçı gibi bi şey!
     Tabi önce fırçamı yedim.Şurda iki adımlık yere gelmiyorsun tadında. Ortayı bozmuşsun şekerim.Hallederiz.İncelir biraz, uzayınca tekrar gelmelisin ki,kurtaralım.Bak uçlara dokunmuyorum.Bekleyip görmek gerekir.Sakın,müdehale etme olur mu.tatlım? Halt karıştırmış her çocuğun ebeveyni karşısındaki surete büründüm. Küçük Emrah suretine..
     Şimdi düzeldi.Mutluyum.Kuaförümü aldatır mıyım bilemem.İkinci operasyona da gitmeye karalıyım.
     Kafası alüminyumlu kadınlar varya, işleri bitince çok komik oldular. Kafana yumurta mı kırdın?derse kocası sorun değil,yarın gelir sarı gacı olur esmer tenine..
      Kadınların antideprasan yerine kullandıkları kuaförleri artık kıskanmıyorum..Hakediyorlar son kuruşuna kadar veselam...
       

13 Kasım 2012 Salı

umut mu?

        Simitçi çocuklar güne  penceremin önünde serenad yaparak başladılar. Keyifleri yerinde haydutların! Haayydee,  taa-ssee semidi yeeğhı,  hseee haiaıııı!...Mutluluktan gırtlak yapıyorlar ki, keşfedilsinler. Kim keşfedecek? Ben!  Prodüksiyon şirketim olsa bunları toplardım ilkin. Üşümesinler diye. Kafamı penceren aşağı doğru sallandırınca, yemek kopardıkları evin sahibini dikizleyen kediler gibi, göz göze geldik.İki oğlan çocuğu. 13-14 var mıdır? 2 tane getir, 2. kat. dedim biraz daha uzun boylu olanına.Taaamm aplam, diye naralandı. Kapıya ikisi birden geldi. Taze mi? Sanki bayat olsa itiraf edecekler. Yeni çıktı apla! Eskimiş,kararmış mavi naylon piknik sepetinin kapaklarını açtı, önüme uzattı. Diğer oğlan merdiven başında emanet duruyordu. Gözüme kestirdiğim iki simiti aldım. Apla dedi  naralanan kısılmış sesiyle, birini de ondan al! Yarın da ondan alırım. Olmaz apla,onun annesi hasta! O zaman ikisini de ondan alayım.O da olmaz apla,benim de küçük kardeşlerim var. Annenin nesi var?  Karaciğeri hasta. Kapaklı sepetini o da açtı, uzattı. Bu günlük ikinizden de üçer tane alayım öyleyse.Yiycen kadar al apla! Acıma bize. Çalışıyoz  şükür! Yok yok yerim . Acımadım size! Ühhüü!!(içimden) Soğukta çok dolanmayın diye şeyettiydim! Taam o zaman apla!
      Sokağa çıktıklarında binaların arasında cıvıldayan sesleri yankılandı yeniden. Kim bilir kaç kişiyle aynı sahneyi paylaşacaklar, yeniden yeniden?
       İçlerinde hiç susmayan umuda ve belki de hep fakir kalmalarını sağlayacak umuda küfrettim. Soçarım böyle umuda!Fakirlik öğrenilen bir şey mi? Öyle anlaşılıyor. Yoksa birilerinin de simitçi mi olması  gerekir? Hayır!  Sıcak evinde, okulunda,arkadaşlarının yanında olmalıydılar. Hasta anneye bakmak onun değil, vatandaşı olduğu devletin sorumluluğundaydı. Eee? Öyle olması gerekmiyor muydu? Ben dinine yandığımın vergilerini bu çocuklar sokaklarda mutlu mutlu simit satsınlar diye mi veriyorum? Onların tezgahlarından   alırken bi kere düşün  olur mu ? Ben artık çok utanıyorum çocuk satıcıların hayatlarını yok saydığım(ız) için..En yakın sivil toplum örgütüne git,üye ol! Her zaman işe yarayacak bi meziyetin vardır! Çocukları sokaktan toplayalım! Hasta anne, yığınla kardeş, parasızlık,sefalet...Kaderi biz değiştirebiliriz!!
      Mariantuvanetlik yapanı görürsem vururum.
      Yazasım bitti..

8 Kasım 2012 Perşembe

hayır olsun!!!


         Sabah uyandığımda gördüğüm rüyanın etkisiyle bir damacana su içmişim farkında değilim. Bendeki kafa nasıl çalışıyorsa artık,annesinden  babaannemi doğurttuyordum! Doğuma engel olmak isteyenlere biber gazı falan sıktım bi ara.Kalabalıkta provokasyon yapmak isteyenler oldu.Pankart açmışlar , 'çocuk gelin istemiyoruz' diye bağırıp duruyorlar. Onları ittirip kaktırmak suretiyle bir uzay aracına bindirdim. Sonra ver elini okyanus!! Tabi sonra,sağlıklı her Türk vatandaşı gibi hayır olsun! çekip  hz.Google'ye sordum bu ne anlama gelir diye de,bana sağlıklı,istikrarlı tek bi cevap veremedi zevzek.
        Ülkenin en acil tarafından 'rüyaları yorumlama üst kurulu' na ihtiyacı var. Evet eksikliğini çektiğimiz tam da budur! Yayınlar insanda şüphe uyandırır nitelikte.İsim vermeden konuşayım da bari, boş yere reklamlarını yapmış olmayayım bu gibi mecraların.
       Eskiden teyzemin evinde karıştırılmaktan Şefika'nın aybaşı donuna dönmüş tabirler kitabı vardı. Sonra, yalnız teyzemde mi? Hemen her üç evden üçünde olurdu bunlardan.Hele bazılarında insanı hayrete düşüren başlıklar olurdu. Rüyada pezevenk görmek! Bazılarının daha aydınlatıcı olmak adına , gavat kelimesini de kullanmışlıkları vardır.  İnsan gerçekte  çözemezken karşısındakinin pezevenk olup olmadığını, rüyada nasıl anlar? Artık orası ilimin sınırlarına girer...kurcalamayayım iyisi.
        Neyse, baktığım rüyalarınızı yorumluyoruz siteleri bilinçaltımın kodlayıp,şifrelediği görüntülere adam akıllı net bir yanıt veremedi. Biri kadın hizmetçim olacağını muştularken öteki, mali krizi nasıl atlatacağıma dair engin bilgiler veriyordu. E doğal olarak ta bende kafa çorba tabi. Allah'tan teyzemin kitabına kalmadık..Ondaki biber olayı kızartmasıyla son buluyordu zira. Fakat biber gazının hayatıma hiper canlılık katacağını  öğrenince bi hoş oldum. Demek yalnız değilmişim.Bu kadar çağdaş bir olayı  gerçek yaşamından geçtim rüyalarında yaşayan niceleri varmış ki, arama motorunda kendine yer ve anlam bulmuş..
     İşte bu yüzden susma,sustukça sıra sana gelecek! Rüyalarına ve tabirlerine sahip çık! Tek bir organ tarafından denetlensin! Hem rüyalar hem tabirler....Bak hala susuyosun! şşştt ses ver!

4 Kasım 2012 Pazar

erotik maske

   
   
           Aha şu karikatürdeki gibi yaşıyorum bu aralar. Sınırsız bir üşengeçliktir gidiyor. Kolay vazgeçmeler.  Alzheimer'lı hasta gibi davranmalar. Lafı gereksiz uzatmalar. Daha sonra toparlayamamalar. Konuşurken konunun neyle ilgili olduğunu unutmalar.Çevreden yardım dilenmeler ve işin garibi çevredekilerin benden de ileri boyutta  Alzheimer olmuş gibi davranmaları.En vahimi kredi kartını ödeme yaptıktan sonra bi güzel makinede takılı bırakarak eve dönmem olmuştu.Oha dedim,bu gidişe son ver artık! Beynim işe yaramayan çamaşır deterjanları gibi. Kiri,pisi söküp atamıyor bir türlü. Tam derinlemesine nüfus edecek, bi gülme tutuyo! durumu...
       Arınmak,temizlenmek gerek bana,ama nasıl? Sorunuma odaklandım ve dedim ki ben çözülürsem anca psikoterapide çözülürüm. Paranın azlığından toplu seansta yer kaptım kendime. Şahane terapist. Şahane ortam. Bencileyin 10 kafa. Psikolog kağıt dağıttı hepimize ve dediki, geçmişte yarım bırakmaktan dolayı pişmanlık duymanıza sebep olan herşeyi  bu kağıda sıralayın! İlaç için gelmez mi insanın aklına? Ne mükemmelmiş hayatlarımız!!Keşke demekten gebermişken niye hiçbir şey gelmiyorki aklıma? Ve orada bulunan herkesin.Böyle mal gibi bakınıp duruyoruz havaya. Sidik zoruyla çiziktirdik bi kaç madde. Benimkiler komikti. Üşengeçlikten yarım bıraktığım yatak odası tadilatını bile yazmıştım. Dünyayı dolaşma fikrimin (sadece bir fikir)  yarım kalmasından demek üzüntü duyuyormuşum. Pişmanlıklarımızı dahi sıralayamamamızın nedenine gelince kendimizden kilometrelerce uzaklaşmış olmamızmış. Çeşitte sınır tanımayan maskeler maskeler ve maskeler..birini  çıkarıp diğerini takmaktan benliğimiz uçup gitmiş meğer bizden...vay anasını!
      Çıkışta aklımda kalan tek şey bol bol sevişmenin ne kadar da faydalı olduğu, olacağıydı. Erotik ayu maskemi çıkarıp takayım bakalım, umarım bu sefer gülme tutmaz da aydınlanırım...




1 Kasım 2012 Perşembe

parlak fikir

     
         Parlak bir fikrim vardı ama ne olduğunu unuttum.Zira sürekli düşünce salgılıyorum.Geçenlerde çarşıda arkadaşla buluşacağımız saati beklerken oturdum bi banka.Yaktım bi ciğara. Çarşı ve kalabalığına yönelik gözlem halindeyim. Dönerciye kavga ederek giren koca g.tlü  anneyle çocuğuna, Eskişehir'i gezmeye gelip,çibörekçinin önünde uzun kuyruk oluşturan güruha dalmışım.  Önce iki kadın dönüşümlü olarak oturup kalktılar yanımdan.Beş dakkaya kalkacaktım ki,yüzünün rabbiyesi silinmiş bi adam ''oturbilir miyim'' dedi.Babamın malı değil a!Tabii,dedim. Oturdu. Çarşı camiinden ezan sesi geldi beri yandan. Adam ve ben, ne tesadüf ki bacak bacak üstüne atmış vaziyetteydik.Ezan sesiyle bacaklarda bi toparlanma,saygı duruşu hali olmadı bende.Buna istinaden adam yanımda şöyle bi çalkalandı,o bacak bu bacak üstüne, olmadı, hop  alttaki üstekine falan derken dili şişmiş belli, homurdanmaya başladı.Güya benim rahatlığıma haklı gerekçeler üretecek.Efenim din yobazların elindeymiş! Abdest alınırken  kulaklarını neden yıkadığını biliyo musun sen?Hiç, bilip bilmeden! Ya ağzını niye yıkıyosun? Bunların hepsinin anlamı var efenim. İyi de, bakalım ben seni dinleyebilecek ruh halinde miyim a ispinoz kuşu?diyecek oldum.Demedim. Fakat sevimsiz adam durdan anlamayacak.Kısaca özet geçtiği dini ders,  üç maymun hikayesinden başka bi şey de değildi. İçim çekildi.Lafını bitirmesini beklemeden '' pardon '' diyerek kalktım yanından.İşte böylelikle parlak fikirlerim kuş olup uçmuş oldu. Her zaman parlak bir fikir doğar ve fakat çok konuşan gerizekalılar tarafından itinayla silinir..Zaten adam ne demiş,ölümün senden daha zekiler tarafından gerçekleşmez..hep ama hep aptallara yenilmeye mahkumsun!!!

30 Ekim 2012 Salı

Aktar

      Bir ölüme bir de yaşlanmaya çaresi yok derler çörek otunun.Yağını  burun deliklerine süreceksin! Aklına geldikçe; yat-kalk sür! Bak bir daha sinüzit ağrın kalacak mı? Papatya kaynatmayla, buharını koklamayla geçmez sinüzit. Ha, iltihabı söker mi? Söker! Söker ama, bi seferlik.Sen beni dinle! Çörek otu iyi gelecek sana! Dedi,ömrünü o hap kadar dükkanda, güneş yüzü görmeden geçirmiş yaşlı aktar.
     N'oldu biliyo musun,içime kelimelerle toparlayamayacağım bir yaşam neşesi çöktü o an.
     Sebebi Aktar Amca'nın dükkanının atmosferi değildi sanırım. Zira hap kadar dükkanda yağlar ve otların tıkış tepiş dizaynı oldukça kafa bulandırıcıydı. Karaciğer için kurutulmuş enginar yaprağı alacağına sadrazam sucuğu alır çıkarsın alimallah.Tepeden sarkan biberler bile kişilik bulmuşlar . Kurutulmalarının üstünden bir asır geçmiş sanki. O seni kaynatır, yer valla! Çuvalda zerdeçal,gülhatmi,lavanta,kakule..Hepsinin işlevi var, saymakla bitmeyecek.
     Neşemin sebebi  Aktar Amca'nın çok bilmişliği ve insanı kıskandıracak özgüveni de değildi..Yoksa bu güne kadar aldığım otların bir halta yaradığına şahit olmadım vesselam. Ama Amcam, konusuna öyle hakimdi ki,  kocakarı ilacı diyecek oldum dövecekmiş gibi baktı yakın gözlüklerinin üzerinden. Kim? Hangi Kocakarı yaparmış? Ne bilirmiş? dedi, tehditkar. Gençleşti, enerji doldu sesi kafa tutarken. Gazi Yaşargil gelse postasını koyacak. Öyle vakıf !
      Yirmiye kadar süt,kırka kadar et,kırkından sonra ot diye fısıldadı kuru biberlerin altında kulağıma.Ve   potansiyel müşterisi olduğumu muştuladı böylece. Şey, Amca sizde kırışıklık için yağ var mı? dedim laf olsun diye. Yağ olmaz evladım! Ne olur?  Arap Bacı kremi  olur sana! Serum etkisi yapar! Gündüzü var! Gecesi  var! Arap Bacı dediysem bronzluk falan vermez! Bilakis cildin yeni doğmuş bebek kıçı gibi olur!
    Bu dükkan ve Aktar Amca'nın beni neden bu denli neşelendirdiğine gelince, insanlararası  kaybettiğimizi sandığım diyaloğun aslında yaşadığına yönelik sevinçti. Mekanik alış-verişler, kat'a dinlenmeyecek dertleşmeler, %100  çıkar üzerine kurulan anlık ve sahte söylemler, hiçbir zaman haklılığından şüphe duymamak, zorbalığı güç sanmak.... ve daha bir yığın anormallik arasından bu amca yedi veren gülü gibi sırıtıyordu bana.

      Çıkarken kurduğu cümleyse beni benden almıştı. Kendine güven! Cildine güven! Bedenine güven! En önemlisi yaşama ve insanlara güven! Beynimiz dışarıdaki hayattan daha tehlikeli bunu unutma! Hiç bir ot sana senden daha iyi doktor olamaz! 

8 Nisan 2012 Pazar

Salla gitsin

    Yazamayan yazar var mıdır?Vardır.Ben.
    Motivasyon kelimesinin sadece fonetik duruşu bile yetiyor motive olamayışıma.Söyle bak; moti-vas-yon! Uyuttu.Oysa ki bana uyanıklık,cinlik gerekli.İklimimde ahenk!Ruhumda konfor arıyorum.Bulamıyorum.Uyum kelimesi de uykumu getiriyor.Her ne kadar uymak fiilinden türemişse de, beynimde gerekli kombinasyonu kuramıyor.Konsantrasyon deyince de meyve suyu geliyor aklıma..Yine hüsran.
     Ve nedense uyanık-enerjik-canlı olmak istediğim zamanlarda bazı nesneleri hayal ediyorum.Kıyıları hızla döven dalgalar mesela.Düşündüğüm anda kan akışımda bir hareketlenme olmaya başlıyor.Limon da aynı etkiyi yaratıyor.Ne garip değil mi, Allah'ın limonu.
      Çişim gelmiş midir diye düşünsem çişim gelmiş oluyor  da,motive olmuş muyumdur diye düşününce neden olamıyorum.Yoga için bağdaş kurup oturduğumda,zihnimi imkanı yok sıfırlayamıyorum.Oram buram kaşınıyor ayrı mesele de,yatırılacak faturalar,yetmeyen paraları hesaplamaktan anam dinim ağlıyor.Odaklanmak kim, ben kim?Kardeşim kurt mu kaçtı içine?Hiç mi duramazsın durduğun yerde?Okuldayken de böyleydim.Hocanın tahtaya yazdığı yazılar yerine kıçına odaklanırdım.E hal böyle olunca da,dersi derste anlamak hayal olurdu.
        Dil bazen yaşanmamışlıkları anlatamayacak düzeyde yetersizdir.Yoksa bir insana odaklanma sorunun var,dikkat eksikliğin var'ı yapıştırmak bu kadar kolay olmazdı.Yazmaya oturmadan önce yaptıklarım saymakla bitmez.Yemek yapmalar,ölümüm pahasına yarı belime kadar sarkıp cam silmeler,ne zamandır davetine icabet etmediğim arkadaşı telefonla aramalar ve işte geldim burdayımlar.Say say bitmez zevzekliklerim.Şimdi bunlara odaklanabiliyorsam bende sorun yok demektir.Sorun varlığımı anlamlandıracak işi yapmak istediğimde ortaya çıkıyor ve beni konudan uzak tutmaya çalışıyorsa,yapmak istediğim işle aramda aşmam gereken bir 'şey' var demektir değil mi?Evet diyeceksin mecburen!
        O söylerken önemsenmeyen ama ağırlığını taşıyamadığımız,sadece üç harfli,nesnesel belirsiz 'şey' ne ola ki?
      KORKU.Bir insanı yapmayı en çok istediği 'şey'den alıkoyan korkularıdır.Ne korkusu BAŞARIsızlık....Bu durumu hiç bir seminer,terapi,uzman şahsiyet çözemez!O kadar eminim!Dışarıdan müdehale ancak sanal seks kadar etki yapabilir.Moral bozucu etkileri de olabilir.Olaya odaklanma işini çözecek kişinin bakış açısından başka bir şey değildir...
       Hangisinden korkuyorsun?Başarmaktan mı?Başaramamaktan mı?Seni yok edeceğini düşündüğün hangisi?Getireceği yeniliklere katlanmakta zorlanacağın hangisi? Başarı mı?Diğeri mi?
        Bir şeyler yapmaya çalışıyorsam,hayatımı da değiştirmek  istediğimi  bildiğim için ve değişimin beni ne denli yorup,üzeceğini sandığım için...yaşanmamış sonuçlardan korkuyorum..
        Oysa arzularım için de, başarıyı bulduğum alanlarda kendime öğütlediğim şu cümleyi kurabilsem,motivassssyon ne kolay olurdu...
         Tüm fazlalıklarını at!  Kasma,salla gitsin! Hayat güzel,sen güzelsin!
     
     
      


4 Nisan 2012 Çarşamba

Tekne kazıntısı

         Tekne kazıntısı olan var mı?Ne sevimsiz bir betimlemedir öyle!Kendimi bildim bileli tekne kazıntısı söz öbeğinin benim için uydurulduğunu düşünür dururum.Yapıştı  üzerime.Babadaki son spermler, annenin az daha menapozal döneme giriş yapacak yumurtasını şans eseri dölledi miydi,sen de benim gibi tekne kazıntısı olursun.Son dakka golü .Hayır ne gereği vardı diyecek yerde  değilim bittabii.Bizimkilerin yaşlarına gelince babam 48,annem 40'ındaymış.Belki günümüz için normal olabilirdi ,kardeşlerimle aramda uçurum yaşlar bulunmasaydı.Ben doğduğumda, büyükten küçüğe şöyle sıralanıyordu evdeki kardeşlerim;23,13,12.Bayaa şenlikli bi ortam aslında.Her kafadan ayrı çıkan sesler ve kundaktaki kopil.
         Tekne kazıntısı oldun muydu,yediğin boklar gündem yaratmaz,ilgi çekmez.Rahat rahat yaşar gidersin.Dilediğince konuşur ve zırlanabilirsin.Fakat tek bir  dinleyici bulamazsın.Gelecekteki planların akşam yemeğinde ne yiyeceğiz sorusu kadar meşgul eder zihinleri.Hastalandığında herkes doktor kesilir.Aspirin ve tendürdüyotla hayata karşı bağışıklık sistemin artar.Durum pek matah olmasa da muameleye alışır,özgürlüğün tadını çıkarırsın.Tekne kazıntıları yemek seçmezler,her koşulda yaşamayı başarırlar.Gidin en az dört çocuklu ailelere bakın ;ilk çocuk, babasının onu ne kadar baskı altında bunalttığından,göz açtırmadığından yaşamını kabusa çevirdiğinden dem vurur,içlenir,gözleri buğulanır falan..Ama en küçüğü dinleyin,demokratik ve özgürlükçü babadan söz ederek büyük kardeşin şaşkınlıktan dilini yutmasına neden olur.Baba aynı babadır,ruh aynı ruh değildir.Genişlemek,medeniyetten ziyade,bıkkınlık,bezmişlik oturmuştur babanın kafasına...
         Çocuk büyütmekten yılmış ebeveynlerim,okula başladığımda bekledikleri başarıyı gösteremeyince, yetiştirmesi için kardeşlerimden 12 yaşında olan oğlana gözleri kapalı emanet ettiler beni.İlk işi kopya çekmemi öğütlemek oldu.Arkadaşın ne yapıyorsa sen de onu yap!Yaptım.Yanımda oturan Ömer'in anneanesine mektup yazdım bende.Anneanneciğim,seni çok özledim!Yaz tatili başlayınca yanına geleceğim...Salak,senin anneannen var mı?Yok!Öldü.Arkadaşın ne yapıyorsa  aynısını yap demedin mi?Dediysem n'olmuş?Mantığını kullan sen de anneanne yerine babaanne yaz!Araklandın işte öğretmene,artık gözü üstünde olur.Karda yürü izini belli etme.Tamam!
        Kılavuzu karga olanın burnu boktan kurtulmazmış!Doğrudur!Okumayı  küfürlü kelimelerle öğretiverdi  çarçabuk.Sınıftaki çocuklardan önce bok ve göt yazabiliyordum.Sonraki hayatımı benzer denklemler üzerine kurmakta pek bi maharet kazandım.Diğer iki kardeş, okul-evlilik için evden ayrılınca ikimiz yıllarca aynı odayı paylaştık.Yaz gelince annem  havluyu,terliği çantaya teptiği gibi ikimizi Süreyya plajına gönderirdi.Sahil güvenlik turuncu donum sayesinde kaç kez kurtardı hatırlamıyorum.Abim o sırada manitalara feyk atmakla meşgul olurdu..Kapalıçarşı'da kaybolmuştum da,polis amcaların götürdüğü karakolda sırf inme insin diye şaka yaparken,bu bizim kaybettiğimiz çocuk değil demişti..
      Başının çaresine bakmaktır tekne kazıntılığı.
      Günlerden bir gün annemle babamın bilmiyorum hangi nedenden Ankara'ya gideceği tuttu.Abim'e sıkı sıkı tembihler!Oğlum,sabah işe giderken mutlaka kardeşini uyandır.Kahvaltısını hazır et!Okula öğlen gidecek ama ,sabah uyandırmayı sakın unutma!Uyuyakalır valla.Geç yatmasın.Biz iki güne döneriz.Annemlerin yola çıktığı gün gidebildim okula bir tek.Ertesi günler şöyle gelişti:o akşam işten eve geldiğinde,hadi fıstığım hazırlan kebapçıya gidelim,dedi..Bayılırım!Çıktık.Tıka basa enfes yemeğimi yedim.Dedi ki,boş ver eve dönmeyi,gel çiçek pasajına gidip iki kafa dağıtalım.Kafa dağıtacağım yaş 11.Gittik.Orada tanıdığı müdavimlerle zurna oldu.Göztepe'deki evimize döndüğümüzde saat sabahın 4'üydü.Bak saati kurup boş tencereye koyacağım,gürültüsünü duy ha!Annemi hoylatma bana!Akşam işten dönünce dışarı çıkarız yine.Tabii ben o gün akşama kadar uyudum.Aynı günün gecesi diskotekte oyuncak bi ayıyla sabahladım.Ertesi gün tencerenin içinde çınlayan saati zinhar duymadım.Okula gidemeyişimin ikinci günü de böylece sonlanmış oldu.Annemler geldiğindeyse kol gibi yalanlarımızı çoktan hazır etmiştik bile.İnandılar.
        Tekne kazıntısıysan yaşlanan anne-babanın ömrü senin büyümeni de beklemez.İşin en güzel tarafı çocuğuna paranoyalarla hayat kurduran bir ebeveyndense,hayatı siklemeyen bi abiyle yaşamak çok daha zevkli,bunu itiraf etmeliyim.Ekstrem maceralara imza atmak farklı kılıyor insanın ruhunu inan!Gelişiyor,büyüyor,şaşırma duygunu kaybediyorsun.Görüyor,ayıklıyor,işine geleni yaşıyorsun.En küçük olmanın avantajları saymakla bitmez.
        Diğerleri gibi sıradan bir hayatı yaşıyorsun belki ama,ayırttığın yer kesinlikle ön sıradan oluyor..
       Sen sen ol tohuma kaçmadan yap yapacağını..sonra arkandan konuşan tohumların olur böyle...
     
       

9 Mart 2012 Cuma

parama geçer sözüm ( 2 )

     Ah Neriman'cım kafanı şişirdim ama, ben ne yapayım?Çok doluyum,çok!Yalnız kalınca çay üstüne çay yaptım.Doyamadım yalnızlığa.Kalk kızım, dedim sonra kendime.Boşuna mı geldim ayol?Eve azıcık temizlik göstermek lazım.Klozet terminal helasına dönmüş!Yatak yorgan desen,cenabet.Kapkacak yağ içinde.Bir yerlerden başlamalı!Önce musibet banyodan başlamaya karar verdim.Çeşmeyi açınca tıslamasın mı?Tısladı.Çayımı doldurup balkona çıktım.Suların gelmesini bekleyeceğim,mecbur!Yan balkonda komşu bebeğinin çamaşırlarını asıyor.Ayy,susuzluk ne zor!Hiç bi iş yapılmıyor,diye yılıştım.Ama kadın baştan aşağı küçümseyen bakışlarıyla öyle bi baktı ki,Allah seni inandırsın,dizlerim titredi.Sonra kafamda şimşek çaktı tabii,bizimkinin bokluğu olmasın dedim kendi kendime,suyun kesilmesi.Meğer aylardır ödemiyormuş faturaları.Sabah gelip mühürlemişler sayacı.Öğrendim koca kafalı yöneticiden.Hatta, dedi adam,elektrik idaresinden haciz kağıdı da vardı, ama ödedi herhalde ki,kesmeye gelmediler.Ohh çok şükür!
   ''Ödedi herhalde''.Muallakta kalmış bir cümleciğin insana kocaman umutlar verdiğini  işte o zaman anladım.Kardeşimle gurur duydum.O gururla bakkala giderek eve 5 damacana su yollamasını istedim.Bari hazır suyla temizleyeyim çocuğun evini.Tuvaletin kirini azıcık girip arıttım da  kullanabildim  .Yaz sıcağı içime etti.Buram buram ter aktı paçamdan.Evimin gözünü seveyim.Bırakıp giden nurlar içinde yatsın inşallah!İnsanın evi gibisi yok be Neriman!
     Neyse iyi kötü ev biraz toparlandı.Buzdolabına soğusun diye koyduğum sudan içmek istedim.Sen misin isteyen?Elektrik kesilmemiş mi?Kesilmiş!Su kan sıcaklığında.Artık,sinirden kaç tane sigara içtim hatırlamıyorum.Akşam üzeri miydi neydi,çıktı geldi Cemil.Daha kapıdan girer girmez payladım.İnsan öder be oğlum elektriğini-suyunu.Bu boku kullanıyorsan,ö-de-ye-cek-sin!diye diklendim.''Gerdanı güzel Ablam benim,dert ettiğin şeye bak!Sen iste,Keban'ı getireyim!Gönül almayı bilir eşoğlueşşek!Sandalyeye çıktı,elektrik sayacını açtı.Süpürge sapıyla mıknatıs yerleştirdi.İnanmazsın elektrik geldi Neriman.Zevkten öyle bir kahkaha atmışım ki,sesim apartman boşluğunda yankılandı.Sen hep böyle gül,deyip bi makas kopardı yanağımdan .Sonra arka odadan çekici kaptığı gibi su sayacının mührünü parçaladı.Merdivenleri su bastı.Araya eğri büğrü boru buldu,ekledi.Su da akmaya başladı evde.Bu kadar kolaymış!
      Neşelendiğimi görünce bakkalın çırağını aradı.Ha İbo,benim ben lan,Cemil Abi'n.Bana bi küçük çıkarıver yukarı,hesaba ekle!.Hadi koçum!Çocuk artık  gevelediyse de,5 dakka içinde getirdi.
      İçti içti.Döndü kaderine sataştı,döndü bana sataştı.Sızdı kaldı zıkkım içesice!Gecenin yarısı mıydı neydi,kapı çaldı.Garanti koca kafalı yöneticidir.Açtım.Esmer,uzun boylu,havalı,bakımlı  bir hatun.Gözleriyle arkamı kolaçan ediyor ama.Zürafa gibi boynunu  içeri doğru uzatıp ,Cemil evde inşallah demesin mi?Dedi.Uyuyor dedimse de,elinin tersiyle kolumu itekleyip,girdi içeri.Bizimkinin içeride sarhoş  uyuduğuna kanaat getirince geldi yanıma.
     Seviyorlarmış birbirlerini...Evleneceklermiş...Cemil büyük bir iş kovalıyormuş,onu devirsinmiş....Daha çok beklersin diyecek oldum,demedim.
      Ablam geldi dedi,pek inanmadım.Beni ekmeye çalıştığını düşündüm de geldim.Kusura bakma ablacım,kıskandım işte,anlarsınız ya!Şimdi döver misin,sabaha mı bırakırsın?Oturduk konuşmadan.Gitmesi için esneyip durdum karşısında.Yok anam,gönlü yok gitmeye.Yorgunum deyince,pişkin pişkin girdi Cemil'in odasına.N'oldu bilmem artık!Yine sopa yemiş gibi uyumuşum.
        Kal diye çok yalvardı ama...Ne param kaldı ne de yüreğim.elektrik-su borcunu kapattığım yetmezmiş gibi bakkala olan borçla yeni bi tekel bayii açabilirdim inan.N'apalım,canı sağolsun!Bir daha mı,tövbeler olsun.Allah yazdıysa bozsun!Oy kardeş,ayacıklarım bile özlemiş evi.Ne geldiyse başıma,kardeş bokuna geldi.Olsun,Allah yokluğunu göstermesin!
      Seni de bunalttım Neriman.Çay iç kız!Allahaşkına bak çekinme,kendi evin gibi!
      Ee senden ne haber?

1 Mart 2012 Perşembe

sevişerek evlenmek

       İlk ne zaman susturulmuştuk?Kaç yaşındaydık?Nasıl vazgeçtik sormaktan,öğrenmekten ve samimi olmaktan?Benim hatırladığım,' iki kişi konuşurken üçüncüye bok yemek düşer' kadar eski.6 -7 yaş civarındaydım.Ve babamın uyarı cümlesiydi.
      Annemle ikisi dedikodu yaparken,meraktan çatlamış halde kim,nerede,nasıl ve neden sorularını yineler dururdum.Benden saklamak için şifreli konuştuklarını her zaman anlayacak kadar zeki idim de  şifreyi çözecek kadar değil ne yazık!Sevişerek evlenmişler!derdi annem babama.Aaa nasıl yani?Çırıl çıplak mı ?Sevişmeden evlenince ne olur?Kaçmışlar,üstüne üstlük sevişmişler!Sevişme konusunda herhangi bir fikrim yoktu,olsa olsa çıplak sarılganlıktı.Gerçi annemle babamın seviştiklerine de hiç ihtimal vermiyordum ya!Sus bakayım!Çocuklar dinleyici olur,sormaz.Üstüne vazife mi?İyi, vazife susmaksa,o kolay!
     Ayten'in yeni komşusu sinir hastasıymış!Sormuyorum,tutuyorum kendimi, sinir hastalığının ne demek olduğunu.Zaten gudubet karının tekiydi diyor babam.Kutu kutu teskin edici içiyormuş.Gece sabaha kadar oturuyormuş,diyerek perçinliyor annem muhabbeti.Deli miymiş diyorum dayanamayarak.Şşşştt!Sinirleri bozukmuş,sus bakayım.İkinci kocasıymış adam.Hhıı! diyor babam manalı manalı.Kadını gördüğünde hiç de gudubet karının tekiymiş gibi davranmıyor babam.Kibar bir beyefendi güzel bir hanımefendiyle karşılaşınca nasıl davranıyorsa öyle işte.Göz süzüp anlık flörtöz kur'cukları..Babam da az değil yani.Bekleriz diyor babam,geç meç demeyin.Biz günü uzun yaşayanlardanız.Sinir hastası uzak komşu hiç gelmedi tabii.İkinci kocayı da atarak iyice annemin diline dolandı.Adam dayanmıyor anacım kadına.Sebebini bilmiyorum ama o kadınla  o gün gurur duydum.Çünkü ilk kez bir kadına adam dayanmadığını duymuştum.Vay be!Taşaklı kadınmış.Susarak dinledik hep mahalle dedikodularını.Sonra kısık sesle ben de öğrendim dedilkoduyu.Hatta zevk bile aldım şekerim bu işten.
      Sonra okul yıllarındaki kabız öğretmenler geldi susturmaya.Hayatında, çok konuşma!ünlemini duymamış kişi var mıdır?Aklına gelen parlak fikirleri yutmayan,unutmayan,meraklarını kısırlaştırmayan?...Var mıdır?Yoktur.Saklanarak fısıltıyla konuşmaya öylesine alışkınız ki,oylarımızla seçtiğimiz-seçmediğimiz şahısların baskılarına bile rahatlıkla katlanabiliyoruz.Bağışıklık sistemimiz güçlüdür; güdülme ve hafızasızlaştırılma ve tepkisizliğe karşı.
     Tüm bunlar neyi getiriyor biliyor musun?DURMAYI!Susup duruyoruz,korkup duruyoruz,düşünmeyip duruyoruz,hayal etmeden duruyoruz,sevmeden duruyoruz.Görüyorsun ya,pek yaşadığımız söylenemez.Hiç bir ilişki samimi değil.Sevdiğine sevgini,seni üzene nefretini dile getirmiyorsun.
     İşte tam da sorun burada başlıyor.Kötülük dediğimiz şey kontrolsüz suskunluğun sonucu ortaya dökülüyor.Misal,oğlumun sınıfında öğrenme güçlüğü çeken bir çocuğa öğretmenin yaklaşımı.Öğretmenin söz ve kafaya patlatma şiddeti uyguladığını tüm veliler biliyor,ancak susmaya devam ediyor.Neden?Kötü olmak istemiyor!El alemin çocuğundan banane!Dayanamadım tabii okul psikoloğuna çıtlattım.Sonucunu anlatırım yine.Nedir şimdi bu?İyilik mi?Nahh iyilik.Bu düpedüz hayvanlık.
      Anladığım tek şey,erkin konuşanı sevmediği.Lütfen,yaşadığın toplumun kalitesini artırmaktan sen de yükümlüsün.Ve görevlerin var!Susma!Sıra sana gelecek diye de korkma.İyi ve aydınlık toplumu biz yaratacağız.Allah aşkına sana batanları,aşkları,nefretleri ,iyilik ve kötülükleri paylaşmaktan korkma.Korkma ki,aydınlansın şu birbirimizi seçemediğimiz flu ortam.(Bu kendi kendime dayatmaya çalıştığım bir gerçeklikti,üstüne alınmayabilirsin.)

16 Ocak 2012 Pazartesi

Parama geçer sözüm (1)

    Yorgunluktan ölüyorum Neriman!Ne iyi ettin de geldin!Gel,geç şöyle!Çayım var.Tavşan kanı!İçeriz değil mi?İki lafın belini bükeriz.Özlemişim evimi ayol!Ayaklarımın haline bak!Davul oldu mübarekler.Sabahı sabah ettim.Yanıma beygir gibi bi karı oturmasın mı?Oturdu! Koltuk desen göt kadar!İttirdi durdu saatlerce.Ne derin uykusu varmış gözü kör olasıcanın.Öndeki ayı da,şeyime yapıştırdı koltuğunu.Bokun oğlu!Evinde misin?Uyumayıver boylu boyunca.Aman,hiç sevmiyorum otobüs yolculuğunu da, bakma bizim hayırsız için! Mecburiyetten!
     Çok şükür evimdeyim! İyi ki geldin! Dur, ben çaylarımızı koyayım.Otur şöyle!Rahatına bak gözünü seveyim!Sıçmışım İstanbul'a!Bizim buraların tadı başka.Ama Cemil söz konusu olunca,pabucumu ters giyiyorum. Kardeş işte!N'aparsın?Bir kaç gün daha kalacaktım da,dayanamadım.Zor kaçtım.
     Üşütmüş,hastalanmış.Bi çorba kaynatanım bile yok,deyince kıyamadım.Attım kendimi yollara.Bahaneyle evini derler toplarım, azıcık yemek tıngırdatırım dedimdi.Erkek başına  yaşamak zor!Gerçi koynuna giren oropulara yaptırsın demek var ya!Orospu işte,adı üstünde almadan verir mi?Atladım otobüse,şu sakat dizimle.Güya karşılayacaktı.Otogar pisliğinde bekledim gelecek diye.Ne gezer!Abla,5 dakkaya ordayım,trafik sıkıştı 10 dakkaya ordayım.Öğle sıcağı beynimi deldi şekerim!Bilmediğim yer.Neyse,gelmedi  eşşoğlueşşek!Taksici deyyusu anladı yabancılığımı da sütçü beygiri gibi dolandı durdu E5'te.50  lira bayıldım.Bak çay kaynıyo ocakta,koy iç allasen!Çekinme!Eve geldim ki kapı duvar.Kapıda kalmayayım mı?Kaldım!İkide bir arıyor ha.Abla,çok acil aradılar.Bizim çocuklardan biriyle anahtar yolluyorum.Hay kıçına girsin anahtar!Tıfıl bi oğlan getirdi verdi.Çocuğum sen nereden geliyorsun,diye sordum.Şu yan sokaktaki kahveden,dedi.Kırk yıllık kani olur mu yani, kumardaymış yine bizim büyük iş adamı.Açtım kapıyı.Uzattım ayaklarımı bir güzel dinlendim.Uyuyakalmışım.Akşam olmuş enikonu.Saat dokuza geliyordu Cemil lütfettiğinde.Üstelemedim neredesin diye artık.Bile bile yalan konuşturmayayım!Sarıldık,öpüştük.Gönlümü aldı hemencik.Hadi kalk,yemeğe götüreyim seni.İstemem,dedimse de diretti.Kıramadım.Çıktık.Sahilde güzel bir balık lokantasına götürdü.Hesap için gönüllendimse de,işlerinin açıldığını söyledi.Belli kahvede dişine göre enayileri denklemiş!Güle söyleye Bakırköy sahilinde yürüdük.Yoruldum deyince eve geldik.Apartman kapısını açmak için epeyce çabaladı.Elindeki tomardan doğru anahtarı bir türlü bulamadı.Kapıcı yok mu,diye sordum.Yok,dedi.Allah'tan gündüz geldiğimde açıktı da, giriverdiydim.Yöneticinin ziline bas madem!Ayaklarım ağrıdı.Duramıyorum.Bastı.1.kat penceresinden bi kafa sarktı.Pardon beyefendi,anahtarı unutmuşuz size zahmet açar mısınız?diye yılıştım.Açamam kardeşim,söyle yanındakine önce aidat borcunu ödesin!Aksi takdirde içeri giremezsiniz,demesin mi?Dedi.Taş kafa!Dağbaşı mı burası,aç kapıyı geliyorum.Kaç paraysa kaç para?Parama geçer sözüm.Açtı.Çıktık.Adama dedim,eşkiyalık bu yaptığın.Üç kuruş için değer mi?Nesi oluyorsunuz Cemil'in diye sordu.Ablasıyım diye şişindim.İyi öyleyse sana komaz, 25 liradan 20 aylık aidat borcu var.Eder 500 bin.Cemil tıs.Kedi kedi!Nasıl oldum biliyor musun Neriman?Kan beynime hücum etti.Bak,bak hala ellerim titriyor!Adama o kadar dayılık ettim,vermesen olmaz!Çıkarıp saydım paşa paşa.O da bana giriş anahtarını uzattı.Aşağı tükürsen sakal,yukarı tükürsen bıyık.kardeş işte!Giden para olsun diye teselli ettim kendimi.Utanmasın diye konuyu çekiştirmedim.Hadi bi çay yap,sinirlerimiz yatışsın deyiverdim.Demez olaydım.Emrin olur,dedi ama iki saati geçti çay may yok ortada.Mutfağa girdiğimde bi de ne göreyim,mini fırının içinde sik kadar çaydanlık.Ulan oğlum küçük tüpünde mi yok?Geveledi.Fırında çay içtim anlayacağın.Nasıl uyumuşum o gece narkozlu gibi,sabah uyanınca bir gün evvelini  hatırlayamadım.
    Sana filtre kahve yapayım Neriman.İçelim ayol!Açılırız.Ay hiç halini hatırını da sormadım.İyisin değil mi canım.Aman herşeyin başı sağlık!Nerede kalmıştım?Ha evet, sabah şöyle güzel bi kahvaltı hazırlamak için dolabı açtım.Fare düşse kafası yarılır.O kadar.Peynir koyu yeşile dönmüş,düşün sen!Uyandırdım.Kalk artık saat 10 oldu.İşine gücüne baksana oğlum!Bok işi var,biliyorum da gayrete gelsin diye konuşuyorum öyle boş boş.Para verdim.Git tüp al.Kahvaltılık al.Biraz da meyve al vitamin olsun.Hastayım diye zırlanıyodun!Neyse,parayı yemeden siparişleri getirdi.Ateşte güzel bir çay demledim.Sohbet-muhabbet kahvaltı ettik.Keyfi yerine gelince duşa girdi.Saat oldu 12.Süslendi püslendi,önemli işlerim var,ihale alacağım  dedi,siktiroldu gitti.Yan sokaktaki kahveye gitti biliyorum da...


                                                                                                          Devam edecek